Yaşanan korkunç patlama sonrası Beyrut’ta iki hafta olağanüstü hal ilan edildi.
Facianın daha da büyük boyutlara ulaşmasını önleyen, buğdayın depolandığı Siloların dayanıklılığı oldu.
İlk hesaplara göre yıkımın sadece ekonomik maliyeti 3 ila 5 milyar dolar olarak açıklandı.
Ölü sayısı ise tahmin edildiği gibi artmaya devam ediyor.
Pek çok ülke Lübnan’a yardım için harekete geçti.
“İsrail (mi) yaptı?
Dün Fatih Altaylı köşesinde; Lübnanlı dostlarıyla yaptığı telefon görüşmelerini paylaşmış,
Hemen hemen kesinleşmiş ortak fikir şu: -Bu bir İsrail saldırısı Niye? Çünkü Beyrut Limanı Hizbullah’ın çok kullandığı bir liman olarak biliniyor ve Lübnan’da hiçbir yönetim bunu engelleyemiyor. Limanın bir bölümüne “Hizbulport” dendiği bile iddia ediliyor.
– Vurulan bölgede Hizbullah’ın kullandığı antrepoların olduğu Beyrut’ta herkesin bildiği bir “sır”. – Konuştuğum herkes büyük patlamadan önce 6 küçük patlama olduğunu belirtiyor. – Antrepoları vuranın İsrail olduğu genel kabul görmüş durumda. – Hizbullah’ın orada depoları olduğunu reddetmesi ile İsrail’in saldırıyı kendisinin üstlenmiyor olması bir şey ifade etmiyor.” demişti.
Benim de iki gündür Beyrut’tan konuştuğum pek çok kişi benzer şekilde bunun sıradan bir kaza ve patlama olmadığını düşünüyor. Elbette “Bu düşüncelerin bir önemi yok” diyebilirsiniz.
Zira elimizdeki verilere baktığımızda;
İsrail; “Biz yapmadık” dedi.
Hizbullah, İsrail üzerinden saldırı iddiasında bulunmadı. Bilakis bir hava saldırısı olmadığını söyledi.
Lübnan Ordusu, patlamanın yaşandığı saatlerde ve öncesinde hava sahasında İsrail’e ait bir jete rastlanmadığını açıkladı.
Lübnan’daki tüm gazeteler daha çok içe dönük eleştiriler yaparak, “Facia”, “Beceriksiz Yönetim”, “Beyrut, kan ve yıkım” gibi manşetler attılar.
İran Dini Lideri Ali Hamaney bile İsrail’i suçlamadı.
İranlı yetkililer, ABD ve İsrail’in durumdan vazife çıkarmaya çalıştığını söyleyerek, zayıf bir sesle Amerikan insansız hava araçlarının bölgede olağandışı gözlemler yaptığını iddia ettiler.
Hizbullah’a yakın medya sürekli olarak facianın tüm Lübnan’ı hedef aldığını anlattı.
Peki yaptığımız görüşmelerde, neredeyse herkesin; “Bu işin içinde bir İsrail parmağı var” düşüncesi sadece geçmişten günümüze devam eden Hizbullah – İsrail çekişmesinden mi kaynaklanıyor?
Yani sıradan bir alışkanlık mı? Ya da konu Ortadoğu olunca vazgeçemediğimiz komplo teorileri mi?
Lübnan Başbakanı, Beyrut Limanı’ndaki patlamayla ilgili sorumluların en kısa zamanda yargılanacağını açıkladı ve tahkikatın başladığını duyurdu. Son 6 yılda Beyrut limanında depolamadan sorumlu herkesin ev hapsinde tutulması kararı alındı.
Lübnan resmi makamları patlamaya neden olan amonyum nitrat maddesi miktarının 2 bin 750 ton olduğunu doğruladı.
Patlayıcı maddenin bu zamana kadar neden orada tutulduğu ise muamma.
Konuyla ilgili net bir cevap şu ana kadar yok. Liman yetkilileri devleti daha önce buradaki amonyum nitrat maddesinin taşınması için uyardıklarını söyledi.
Peki bu derecede tehlikeli olduğu bilinen ve amonyum nitrat Beyrut Limanı’na nasıl geldi?
Lübnan basınında yer alan bilgilere göre, 23 Eylül 2013 tarihinde 2 bin 750 ton amonyum nitrat yüklü Moldova bandıralı bir gemi Gürcistan’dan Mozambik’e doğru yola çıktı.
Gemi daha sonra teknik bir arızadan dolayı Beyrut Limanı’na yanaştı. Ancak gemiyi teftiş eden Lübnanlılar yola devam etmesini engellediler. (Unutmayınız Liman Hizbullah’ın kontrolünde.)
Kaptan haricindeki tüm mürettebatın ülkesine dönmelerine izin verilirken, kısa süre sonra geminin sahibi olan şirketin de gemiden vazgeçtiği ve ilgilenmediği belirtildi. Burası aslında bir hayli ilginç.
Akabinde geminin kaptanı da “Bazı girişimlerden sonra” ülkesine döndü.
Amonyum nitrat ise Beyrut Limanı’ndaki 12 numaralı hangara taşındı. Bu arada Amonyum nitratın ‘tehlike arz ettiğinden dolayı Lübnan dışına çıkarılması için yetkililere yapılan başvurular’ sonuçsuz kaldı.
Şimdi okuyacaklarınız oldukça önemli ve dikkat çekici.
Nasrallah İsrail’i Amonyum Nitratla Tehdit Ediyor
Patlamadan sonra başlayan tartışmalarda İsrail istihbaratına yakın sosyal medya hesapları bir görüntü paylaştı.
O görüntüler, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın 16 Şubat 2016’da İsrail’i Hayfa Limanı’ndaki amonyum hangarlarıyla tehdit ettiği konuşmaya aitti.
Nasrallah aynen şunları söylüyordu: “Hayfa’daki büyük hangarlarda amonyum var ve hangarlar halen duruyor. Biz Temmuz savaşında (2006) bu hangarları hedef almamaya dikkat ettik. Orada 15 bin ton zehirli madde var ve bu on binlerce insanın ölümüne yol açar. Dolayısıyla aslında Lübnan bugün nükleer bir bombaya sahip. Burada mübalağa yok. Bu bildiğimiz anlamda bir nükleer bomba değil elbette. Bizim birkaç füzemiz, onların amonyum dolu hangarlarında nükleer bomba etkisi yaratır.”
Hizbullah Genel Sekreteri bir sene sonra, 16 Şubat 2017’deki konuşmasında da yine bu konuya değiniyor: “Hayfa’daki amonyum hangarlarıyla ilgili bir karar çıktı. Peki bu karar neden şimdi alındı. Hâlbuki amonyum hangarları on yıllardır orada duruyor. Çünkü direniş (Hizbullah) bu amonyum depolarından ve bunların bir nükleer patlama etkisi yaratabileceğinden bahsetti. Bunun yanı sıra amonyumu Hayfa’ya ve başka yerlere taşıyan gemi meselesi var. Ben Hayfa’daki amonyum hangarlarının bir nükleer bombası etkisi yaratacağından bahsederken, onlar (İsrailliler) bu geminin patlaması halinde 5 nükleer bomba etkisi oluşturacağından söz ettiler. Peki, bu gemi nereye kaçabilir? Diyelim ki içindeki amonyumu Hayfa’ya boşalttılar. Bir kere bu depoyu nereye taşırlarsa taşısınlar biz takibindeyiz. Diyelim ki hangarları gizlemeyi başardınız, gemiyi nereye saklayacaksınız? Hangi dalganın altına gizleyeceksiniz? Ben bugün buradan sadece bu amonyum depolarının boşaltılmasını değil, nükleer tesislerinin de sökülüp işlevsiz hale getirilmesi çağrısında bulunuyorum. Çünkü onlar da iyi biliyor ki bu tesis eski ve çok büyük bir füze gerektirmeyecek durumda. Ve füzelerimizin bu tesisi hedef alması halinde başlarına gelecekleri biliyorlar.”
Nasrallah’ın ilk tehdit ettiği Hayfa’daki amonyum hangarları konusu İsrail’de daha önce yargıya taşınmıştı ve uzmanlar bu depoların büyük tehlike taşıdığını sürekli vurguluyordu.
Nasrallah’ın tehditlerinden sonra söz konusu amonyumun başka yere taşınmasına dair yargı kararı çıktı.
2017’de de yani Nasrallah’ın ikinci konuşmasından sonra yerel mahkeme, Hayfa’daki amonyum depolarının boşaltılması için 31 Temmuz 2017 tarihine kadar mühlet verdi.
O dönem bu kararın alınmasında, Nasrallah’ın tehditlerinin etkili olduğu İsrail basınında bile yer aldı.
2 bin 750 ton patlayıcı maddenin ülke ekonomisinin kalbi konumundaki Beyrut Limanı’nda kimsenin bilemediği nedenlerden dolayı bekletilmesi ve Nasrallah’ın, İsrail’i Hayfa’daki amonyum hangarlarıyla tehdit etmesi…
Ortadoğu mantığıyla düşününce insanın aklına “Hizbullah kendi tehdit ettiği yer ve şekilde vurulmuş olamaz mı?!” sorusunu getirmiyor mu?
Habertürk / Mehmet Akif Ersoy