Önce “kemalizm” vardı! Bu adla kitaplar yazıldı, hem de Atatürk’ün sağlığında, fakat kemalizm esas olarak onun ölümünden sonra ideoloji muamelesi gördü. Çünkü adına ideoloji inşa edilen şahsiyet yaşıyordu, dolayısıyla ideolojinin oluşumu tamamlanmamıştı. Mustafa Kemal Paşa’dan Gâzî’ye, oradan da Atatürk’e geçiş, bu değişimin isim değişikliğine kadar yansıdığını gösteriyordu.
Millî Mücadele’den sonra Mustafa Kemal Paşa on yıl “Gâzî” olarak anıldı. Diğer asıl isimleri neredeyse kullanılmadı. Esas olarak “Gâzî”, “Gazâ eden; din uğruna, İslâmiyet için savaşan kimse” demekti. TBMM bu unvanı Mustafa Kemal’e Sakarya zaferinden sonra verdi. O zaman Gâzî, bir fâninin ulaşabileceği en büyük unvandı.
Gâzî’den Atatürk’e geçerken, bir de isim gerekti. Çünkü nihayetinde Atatürk soyadı idi. Mustafa tamamen bırakıldı. Arapça ve dinî bir kelime olmaktan öte, İslâm Peygamberi’nin isimlerindendi Mustafa. Kemal kaldı, fakat “Kamal” olarak! Türkçe “Kamal”ın Arapça Kemal’le bir alâkasının olmadığı, anlamının “kale” olduğu iddia edildi. Bütün bunlar yapıldı fakat, zaman bu ciddiyetsizlikleri sildi, Mustafa da kullanıldı, Kemal de.
Peki, “Kamal” ne oldu? Bu soruya cevap vermesi gerekenler bu fikriyatı benimseyenlerdir!
Mustafa Kemal’den Atatürk’e büyük değişimin esas olarak dinî görüşlerle, hassasiyetlerle ilgili olduğunu söylemek zorundayız.
Kemal Paşa Erzurum Kongresi’nde (geçenlerde 100. Yılı kutlandı) sözlerini şöyle bağladı: “En son olarak niyazım şudur ki, Cenab-ı vacibülâmâl (hareketlerimizin sahibi, Allah) hazretlerinin Habib-i Ekremi (Hz. Peygamber) hürmetine ve bu mübarek vatanın sahibi ve müdafaii ve diyanet-i celile-i Ahmedi’nin (Yüce Muhammed dininin), ila yevmilkıyame (kıyamete kadar) haris-i asdakı (sadık bekçisi) olan millet-i necibemizi (asil milletimizi) ve makam-ı saltanat ve hilafet-i kübrayı masun (yüce hilafet ve saltanat makamını dokunulmaz) ve mukaddesatımızı düşünmekle mükellef olan heyetimizi muvaffak kılsın!… Âmin.”
Bugün rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Zamanımızın din bilginleri, hatta mevcut Diyanet İşleri Başkanı dahi böyle bir dua yapamaz!
“Gâzî”den Atatürk’e geçilirken Âfet İnan’ın Medeni Bilgiler kitabı için el yazısı ile yazdıkları, 15 yıl içinde köprünün altında nasıl sular geçtiğini ortaya koyuyor: “Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dinini kabul ettikten sonra bu din Arapların (..) Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin millî rabıtalarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanını uyuşturdu.(..) “Türk milleti bir çok asırlar, (..) bir kelimesinin mânasını bilmediği halde Kur’an’ı ezberlemekten beyni sulanmış hâfızlara döndü. (..) Türk milletini Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah’la mütevekkil kılacak derin bir gaflet beşiğinde uyuttular.(..) “…Din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. (..) Artık Türk cenneti değil, (..) son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra…” (Can Dündar: “Atatürk’ün sansürlenen görüşleri” Milliyet, 30.10.2016)
Atatürk öldüğünde, Ankara’da idare mevkiinde olanlar cenaze namazının kılınmasını gerekli görmediler. Bu cümlelere bakarak bir sonuca varabiliriz belki. Fakat, Türkiye devletinin reisi öldüğünde cenaze namazının kılınmaması millet vicdanında kabul edilebilir değildi. Cenaze törenini yönetmeye memur Fahrettin Altay Paşa cenaze namazı kılınmaması halinde görevi bırakacağını bildirince, Dolmabahçe Sarayı müstahdemlerinin katılımıyla âdeta namaz kerhen eda edildi!
Erzurum kongresinde o duayı yapan şahsiyetin İstanbul’un en büyük selatin camilerinden birinde cenaze namazı kılınmalı değil miydi?
Bütün bunlar bugünün Atatürkçülerini ilgilendirmiyor. Neden?
Artık Atatürkçülük bir ideoloji değil, daha doğrusu Atatürkçülük ideolojisinin bugüne söyleyeceği bir şey kalmadı. O yüzden kimse Atatürk’ün fikirleriyle filan ilgilenmiyor. Atatürkçülük artık külte dönüşmüştür, bir inanç sistemi olmuştur. Atatürk konusunda gösterilen tepkiler de bu yüzden düşünce ihtiva eden tepkiler değil, inanca müteallik tepkilerdir, daha açık söyleyelim: Dinî tepkilerdir!
Karar / D. Mehmet Doğan