Kur’an günlüğü
Alâ Suresi notları
- Ey insan! Rabbinin yüce adını övgüyle an (tesbih et).
- Biz sana okutacağız (öğreteceğiz) ve sen asla unutmayacaksın.
- Allah’ın unutmanı diledikleri hariç; çünkü yalnız O’dur insanın kavrayışına açık olan her şeyi ve ondan gizli olanları bilen:
- Biz böylece nihai huzura ve rahatlığa giden yolu senin için kolaylaştıracağız.
Sözcük üretirken dikkat gereklidir, çünkü sözcükler dünyayı boşaltabilir veya bir hapishane gibi daraltabilir; sözcükler sadece betimlemekle kalmaz, aynı zamanda yorumlarlar ve insan yorumlanan dünyada/pek tekin bir binada bulunmadığımızı fark ettiğinde bu bir sorun haline gelebilir.(Rüdiger Safranski)
İnsan daimi bir arayışın içindedir. Her ne koşulda ve bilinçte olsa dahi sürekli arayışını devam ettirmektedir. Sanki yaşamına kodlanmış, tabiatının gereğini yapmaktadır. ”İnsan, arayan bir canlıdır!” şeklinde insanın tarifine bir tarif daha eklesem ne çıkar? Kimi arayışını büyük bir titizlik ve gizlilik içinde sürdürürken kimi de açıkça dile getirmekten çekinmez. Hakikate sahip olsak da arayışımızın devam ediyor olduğunu içimizde yaşadığımız çalkantılardan anlayabiliyoruz. İşte bu noktadan sonra arayışımızın devamlılığı, sahip olduğumuz hakikati bereketlendiriyor sanki. İnsan en büyük mücadelesini kendisiyle veriyorsa zaten bu arayış da son nefesimize kadar eşlik edecektir bize. Doğruyu görmek yetmiyormuş, bunu arayış merhalelerimizde müşahede edeceğiz yahut ediyoruz bir şekilde. Doğruyu dile getirirken nasıl bir dil kullanmamız gerektiği hususunda bir arayışa evriliyor bu sefer yolculuğumuz. Bu hususta nasıl bir niyet içindeyiz? Maksadımız nedir? Neden anlatmak isteriz mesela? Yeni duyduğumuz bir fıkrayı, az önce okuduğumuz güzel bir hikayeyi, yahut kaleme aldığımız bir yazıyı, dinlediğimiz güzel bir türküyü neden anlatmak isteriz hiç düşündünüz mü? Kendimize saklasak, paylaşsak olmuyor mu ki bir de bunu anlatmanın zahmetine giriyoruz. İnsan anlatmak için fikir sahibi olmaz, fakat fikir sahibi olduktan sonra anlatma ihtiyacı hisseder. Bu tamamen fıtri bir olaydır ve doğaldır. Peki anlatmaya çalışırken yaptığımız nedir? Nasıl bir yol izleriz mesela bir fıkrayı anlatırken? Yahut bir türküyü seslendirirken? Olabildiğince kendimizi o fıkranın yahut türkünün dünyasında kendimizi eritircesine, işte öylece içtenlikle dile getirme iştiyakını yaşarız. Farkına fardığımız bir gerçeği dile getirirken de aynı hissiyatı yaşarız.Daha doğrusu yaşamamız gerekir. Olması gereken de budur. Fakat bunu dile getirirken ne kadar mahiriz işte asıl sorun bu noktada düğümleniyor ve arayışımızın boyutu ve rengi işte burada değişiyor.
Bir fikir kendini dil vasıtasıyla ifade etme gücünü bulabilirse, ifade etme imkanı veren o dile kendinden bir şeyler verir. O dile bir zenginlik katar. Fikir, kendini o dil ile ifade ettikçe hem kendini beslediği gibi hem de ifade etme imkanı veren o dili de besler. Dolayısıyla karşılıklı bir ünsiyet söz konusu olur. Sahip olduğumuz hakikatin dile getirilmesi yönündeki arayışımızda dikkate almamız gereken şey budur. Hakikat dile getirilmeden evvel dilimizin belli bir terbiyeden geçmesi sahip olduğumuz hakikate gölge düşürmemesi adına önemlidir. Öğrenmemiz gereken (okumamız icab eden) ve daima hatırda tutmamız gereken sorumluluklarımızdan biri de budur. Hakikatle yüzleşen insan, belli bir eğitimden geçmeden, eski cahili alışkanlıklarını unutmadan, terketmeden hakikati dile getirmekten itina etmeli.
Kendimi bu minvalde Allaha teslim etmeliyim. Bizi bizden daha iyi bilen O ise bizi bizden daha güzel ahlaklandıracak olan da O değil midir? Rabbin yüce adını tesbih etmenin önkoşulu bu mudur? Üzerinde düşünmemiz gereken ızdıraplarımızdan biri de bu değil midir? Nasıl bir dile sahibiz. Sahip olduğumuz dil, sahip olduğumuz hakikatin hakkını verebilecek mi? Bu vebali bu vicdan kaldırabilecek mi?
Ey adını tesbih etme gayretinde olduğum Rabbim, dilimin bağını çöz ki söyleyeceklerimi tam olarak anlayabilsinler.* Kalbi onaran da kalbi kıran da dilim olduğunun farkındayım. Yanlışı büyük bir ustalıkla dile getirip ortalığa pisliğini saçan kimselerden eyleme bizi ve bu insanlara karşı tahammülümüzü artır. Doğruyu, terbiye edilmemiş bir dille dile getirenlerden eyleme bizi Allahım. Anladım ki doğruya sahip olmak demek doğruyu söyleyebilmek demek değildir. Dilimizi terbiye etme şuurunu ihsan et bize. Bu konuda senin öğretine, senin desteğine o kadar muhtacız ki. Farkında olmadan kırıyoruz ve hatta pişman olsak bile bunu onarmanın yollarını dahi bilemiyoruz. Ya ilahi, hatırda tutmamız gereken ne varsa bize unutturma. Üzerimize bulaşan ve bizi bir gölge gibi takip eden ne kadar cahiliyyemiz varsa onları da unuttur bize. Kolaylaştır bize rahatlığa giden yolu. O nihayi huzuru biz senin desteğin olmadan bulamayacağız çünkü?
Ey Allah’ım, sen arayışımızı bereketlendir, anlamlandır ve hayırlısıyla tamamla.
*Taha Suresi 27-28