Anlam Boşluklarımıza Düşerken

Anlam boşlukları..İfade etmeye çalışan ile muhatabı arasında oluşan bu boşlukları tam anlamıyla kapatmak mümkün olmasa bile mühim olan o boşluklara düşmemektir. Anlam boşluğundan kurtulmak sanıldığı gibi kolay olmayabilir. O boşlukların farkındaysak eğer...

Ne yaparsak yapalım, kendimizi yahut düşüncemizi ifade edecek gücü kendimizde bulamayız. Kelimeler ve cümleler deryasında çabalarız. Kendimizi ifade edecek yeni kelimelerin arayışı içine gireriz. Ne kadar çok kelime biliyorsak kendimizi ifade etme yetimiz o kadar zorlaşır.  Bilgi seviyemizi artırdıkça cahilliğimizin artması gibi. Kelime dağarcığımızın kısırlığı, ifade etmemiz gerektiği bilincinden uzak tutar bizi. İfade etme sorumluluğunun bilincinde olmayız. Kelimelerimiz arttıkça ifade etme iştiyakı büyür fakat bu sefer de nasıl ifade etmemiz gerektiği düşüncesiyle karşılaşırız. Bir şeyi ifade etme arzusu o şeyi ifade etme yükümlülüğüne olan inancından dolayıdır. Ve bu bilinç kelimelerimiz arttıkça daha da sarih hale geliyor.

Ne kadar çok kelime biliyorsak kendimizi ifade etme yetimiz o kadar zorlaşır. Aklımızdan geçenler, yüreğimizde hissedilenler kelimelere tam anlamıyla hapsolmak istemiyor gibi sanki. Hapsoldukça ifade edilmesi gereken şeye hakkını tam anlamıyla veremeyiz. Kendi kelime dünyamızla ona bir set çekmiş oluruz. Onca süslü ve tumturaklı kelimelerle anlatmaya çalışır, oluşan tabloya şöyle uzaktan bakar ve aslında anlatmak istediğimizin bu olmadığı kanısına varırız. Üstünü çizer ve yeni kelimelerin arayışına gireriz. Bir yerde artık usanır ve öylece eleştiriye açık bırakırız. Resmini tam anlamıyla bitirebilmiş, bitirdiğine kendini ikna etmiş bir ressamın olduğunu bu yüzden düşünemiyorum. Önemli olanın yaklaşık olarak bitirilmiş olunmasıdır. Tam anlamıyla kusursuz  bir şekilde tamamlanmış bir eserin imkansızlığı, kusursuzluğu kendinde mündemiç kılan yaratanın bu gücü kimseye vermeyişinden  olsa gerektir.

Oysa biz buna rağmen yine de tam anlamıyla ifade etmek isteriz. Tam anlamıyla ifade etmenin imkansızlığını kabul ederek tam anlamıyla ifade etmeye çalışmak bizi yaklaşık olana götürecektir. Tam anlamıyla ifade etmek mümkün değilse böyle bir zorunluluğumuzun olmadığını bilmek işimizi kolaylaştıracaktır.

Şöyle bir soru akla geliyor zorunlu olarak;

İfade edilmek istenen her ne kadar ifade ediliyor ve yine de eksik birşeyler kalıyorsa o halde bu boşluk nasıl tamamlanacak?

İfade etmeye çalışanın oluşturduğu boşlukların sorumluluğu muhatabına aittir. Muhatap o kimseyi dinlemeye başladığı andan itibaren bu sorumluluğu üstlenmiş demektir. İfade edilenleri dinlerken oluşan boşlukları fark edebiliyorsa tüm dikkatini ifade eden kimseye vermiş demektir. Muhatabın da bilincinde olması gereken husus aynıdır. O bosluklar hiçbir zaman tam anlamıyla dolmayacaktır.  Bir başka mesele ise şudur;

İfade etmeye çalışan kimse nasıl ki yanlış ifade etmeye müsaitse, muhatap olan da aynı derecede yanlış anlamaya müsait olduğunu kabul etmelidir. İfade edilen doğru ifade edilse bile muhatabın yanlış anlama ihtimali olabilir. Dolayısıyla her iki tarafın sorumluluğu aynı derecededir.

İfade etmeye çalışanın tam anlamıyla ifade edemeyeceğini ve bundan dolayı anlam boşluklarının oluşabileceğini kavrayabilmiş olan muhatap kimse, ifade etmeye çalışana göstereceği tahammül ve anlayış bu iki taraf arasında anlatılmak istenen ve anlamak istenilen şeye oldukça yaklaştıracaktır birbirlerini. Tahammül ve anlayış dediğimiz bu iki ahlaki temel atılmadan ne ifade etmek isteyen muradına ulaşabilir ne de muhatap kimse ifade edileni anlamaya çalışabilir. İfade ederken oluşan boşluklar bile farkedilmez her iki tarafta. Boşluklar farkedilmediğinde savaş başlar. Anlam hakimiyetinin savaşı. İfade etmeye çalışan ifade etmek istediği şeyi mutlaklaştırıp dayatmaya kalkarken, diğer tarafta muhatap kimse bu saldırı karşısında kendi hükmünü öne sürecektir. Her halde oluşan ve farkedilmeyen ifade boşluklarına artık iki taraf da düşmüştür. O boşluklardan kurtulmak da oldukça zordur.