Başka birileri muhalefet yapmak adına hezeyanlar savurarak, gaz alanlara destek sağlamakta.
Allah’ın işe karıştırılmadığı, istiğnâ’ya istinad eden, tekebbür edalı bir tuğyan hayatı kurulmuş, kime ne.
Birileri bu hayatın herhangi bir yerinden tutuyor, bir yerine işaret ediyor, o yeri büyüteç altına alarak güya bize gösteriyor; ilk defa, yeni bir şey keşfetmiş gibi sesleniyor… Bizim hayrımıza bir çıkış yapıyor izlenimi veriyor. Ve ‘biz’ yani toplum hurra, herkes tası tarağı alıp o işaret edilen yere göç ediyor; herkes oraya odaklanıyor. Öğrenci evlerinde öğrenciler şu şekilde kalıyorlar mı, kalmıyorlar mı? Bu söylenenler doğru mu, eğri mi? Kalıyorlarsa bile bunda sakınca var mı, yok mu?
Belli bir süreye kadar gündem menünüz bu; ister razı olun, ister olmayın…
Bu gündemin neresine canınız sıkılmalı: öğrenciler -kız erkek- bir arada kalıyorlarsa ne sakıncası var diyene mi; ‘gençlik’ adı altında yaşanan bunca rezaleti ‘özel hayat’ damgasıyla kutsayanlara mı; gençlerin töhmet altında tutulduğunu söyleyene mi; bu tartışmayı, Kur’an’ın Hucurat suresinin, zandan kaçınmayı emreden ayet-i kerimesi ile bağdaştırıp, öğrencileri zan altında tutmak günahtır demeye getiren, imanı kurtulmuş köşe yazarlarına mı; yoksa, sanki başka alanlar düzgünmüş de, sadece öğrencilerin aynı evlerde kalmaları kötü bir şeymiş gibi toplumu hipnoz edene mi?
Değil midir ki bu toplum, Allah’ın işe karıştırılmadığı bir hayatı yaşamaya mecbur edilmektedir? Hayatımızın en önemli anlarında, en ciddi meselelerde, nesillerin eğitilmesinde, Allah’ın, bizim yanımızda, bizimle beraber olmaması istenmektedir. Böyle bir hayat kurgulanmaktadır. Bütün hesaplar, kitaplar, projeler, planlar, hedefler hep bunun içindir.
Günlük hayatımızın cami, kandiller, Cuma namazları, ezan, hac-umre seyahatleri, kurban bayramı gibi kesitlerinde Allah’ı çağrıştıran tezahürlerinin olmasında sakınca görülmemektedir. Çünkü bunlar siyasî, ekonomik, sosyal ve benzeri bakımdan bir sürü maslahatı muhtevidir. Bu tezahürlerden kimileri, yoksa bile var etmelidir…
Birileri aslında takip ettiği siyasal çizgi itibariyle, Allah’lı, yani Allah’ı her işimize karıştırdığımız, Allah’ı velî edindiğimiz, Allah’ın buyruklarının dışına çıkmanın ölümcül bir hata olduğuna iman etmemiz üzerine bina edilmiş bir hayatın kurulması idealinin üzerine kurşun dökmekteyken, modern cahiliyenin, çürümüşlüklerinden birini ‘biz’e göstermesi, bir günahı güya bize rapor etmesi ve bunların yapılmasına asla müsaade etmeyiz yollu hava basması hak değil, fevkalade bir zulümdür. Çünkü böylece bu birileri, cahiliyeyi ‘usta’lıkla örtmekte; zaten bunu bekleyen halk yığınları nazarında cahiliyenin fark edilmezliğini temin etmektedir.
Öğrencilerin evlerde kızlı-erkekli bir arada kaldıklarını, Anadolu’da herkes aynel yakin, hakkal yakin, ilmel yakin biliyor. Ancak, bunun öğrencilerin özel yaşam alanı, gençlerin özgürlükleri olup olmadığı hususunda toplumun kafası karışık… Değil toplumun, başbakanla, en yakın kader arkadaşlarının, partisinin eski kurucu ortaklarının da kafaları da ayrışık. Bu kafa karışıklığı ve ayrışıklık durumu, toplumun Kur’an’la arasındaki mesafeyi göstermesi bakımından üzüntü vericidir.
Şöyle düşünüyorum da, eskiden ‘fuhuş’ ve ‘fahişe’ gibi kelimelerin [tam olarak Kur’an’daki karşılığını yansıtmasa da,] utanç verici içerikleri vardı. Toplumun, şimdilerde ‘muhafazakâr’ diye tanımlanan bir kesimi hiç değilse bu kelime anılınca orada duruyor; yüzünde bir tiksinti ifadesi beliriyordu. Şimdi ise bu kelimeler anlam kaybına uğradılar… Fahşâ etrafımızı kuşattı, burnumuzun ucuna kadar sokuldu. Hem de, yaşam tarzı fahşâ olanlar, ‘hanımefendi’, ‘beyefendi’ olarak iltifata tabi oluyorlar; marifetlerini göstersinler diye…
Kuşkusuz cahilî hayat dediğimiz şey, sadece gayrı meşru kadın-erkek ilişkilerinden ibaret değildir. Bütün bir hayatımızda, bütün günler boyunca, bütün ilişkilerimizde, Allah’ın rızasına muhalif bir zihniyet inşa edilmektedir. Bütün bir toplum da, bu cahiliye hayatını korumaya, kollamaya, sahip çıkmaya, desteklenmeye, ‘gavurlara’ (eskiden ‘gomonistlere’ idi) kaptırmama adına davet edilmekte; toplum bu davete bir ‘milli mücadele’ gayretiyle icabet etmektedir.
İşte küfür budur. Bu, örtmektir, hakikatin üstüne badana sürmektir; batılı hak göstermektir; hakkı da bastırmak, sindirmek, ötelemek, örselemek, tanınmaz hale getirmektir.Bu durumda, yepyeni nebevî haykırışlara, ashab-ı kehf misali kıyamlara ihtiyaç vardır. Allah’a iman ediyorsak, hiç kimsenin hatırına hakkı örtmemeliyiz. Batılı hakkın yerine ikame etmemeli, edilmesine yardım ve yataklık yapmamalı, göz yummamalıyız. Biz, Allah’ın razı olacağı, Allah’ın tek hükmedici merci kabul edildiği bir hayatı istemeli, bir İslam hayatına talip olmalıyız. Cahiliyeyi parçacı şekilde düzeltmek, ıslah ve tamir etmek mümkün değildir. Parçacı yaklaştığımız oranda, cahiliye bizi kendisine benzetmektedir. Kâfirler tağut yolunda, iman edenler Allah yolunda mücahede ederler. Biz Müslümanlar nefesimizi batıl yollarda tüketemeyiz. Biz, ‘Allah’lı bir hayatı istiyoruz.