بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ فَاِنْ اَصَابَهُ خَيْرٌۨ اطْمَاَنَّ بِه۪ۚ وَاِنْ اَصَابَتْهُ فِتْنَةٌۨ انْقَلَبَ عَلٰى وَجْهِه۪۠ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ
İnsanlardan kimi Allah’a yalnız bir yönden kulluk eder. Şöyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir. (22/11).
Allah’a Kıyıdan Kulluk Etmek
حَرْفٍۚ عَلٰى اللّٰهَ يَعْبُدُ مَنْ النَّاسِ وَمِنَ
11. ayetin kimlere hitap ettiğini daha iyi anlamamız için bağlamından koparmadan öncesi ve sonrası ile (siyak/sibak) ayetleri bütüncül bir okumayla “insanlardan kimini” daha yakından tanımak mümkün. Allah’a kıyıdan kenardan kulluk etmek derken, Allah’ı hayata müdahil kılmamak, başka güçlerden yardım beklemek, kendisine dahi faydası olmayan bir takım güçleri (putları) kendisine dost edinmek gibi sapkınlıkları sıralayabiliriz. Dil ile inandığını söyleyen ama Allah’ı Rab olarak hayata karıştırmayan müşrik insanın hayata izdüşümleridir bunlar. Bu tip insanlar kitaptan hiçbir nasibi olmayan, herhangi bir ilmi temele dayanmayan ama ürettikleri putperest fikirleri ile gündem oluşturup sürekli diğer insanların zihinlerini bulandıran tiplerdir.
Elde ettikleri otoriteyi korumak pahasına her türlü yolu mubah kabul eden bu sapkın zihniyet aldığı yanlış kararlarla bu dünyasını kaybettiği gibi ahiretini de zaten kaybetmeye mahkûmdur. Rabbimizin deyimi ile hem bu dünyasını hem de ahiretini kaybetmiştir. Bundan daha açık bir ziyan olur mu? Elbette olmaz ama bu düşünen, aklı/kalbi selim insanlar için geçerli.
Ayetin vermek istediği mesajlardan birisi de bu tip insanların materyalist kafa yapısına sahip olduğudur. İşine geldiği zaman yani darda kalıp bir felakete uğradıklarında Rabbimiz eğer bizi bu felaketten kurtarırsan sana şükredenlerden olacağız derler. (Yunus22-23). Fakat onlar selamete kavuşunca aynı azgınlıklarına kaldıkları yerden devam ederler. Bu tür insanların başına ne zaman bir bela gelse Allah’ın dininden yana tavır koyar ve inanmış gibi yaparlar ama uğradığı bela/musibet üzerinden kalkınca topukları üzerine derhal geri dönerler ve yaman bir hasım kesilirler. Yine elimizdeki tek doğru olan Kitabı Kerimden bir iki örnek daha verecek olursak: “İnsana nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirip yan çizer; ona bir de zarar ziyan dokunacak olsa iyice karamsarlığa düşer.” (İsra:83). “İnsana bir nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirir ve yan çizer. Fakat ona bir şer dokunduğu zaman da yalvarıp durur.” (Fussilet:51)
Eğer ayeti kerimeleri belirli bir zümreye hasredip kendimizi kenarda tutarsak bizim içinde tehlike çanları çalıyor demektir. Özellikle Allah’a kenardan kıyıdan kulluk etme konusu her müminin tefekkürü olmalı. İnsanın dünyaya tam bir hırsla sarıldığını bilen Rabbimiz, söz konusu O’na kulluk olunca da sürekli kaçamak yollar aradığını görmektedir. İşte kulluk öyle olmalı ki, tabir caizse dışarıdan biri gibi değil ailenin içinden birine sarılmak gibi olmalıdır. İnancında samimiyet ve sadakat sahibi olan insanı Allah bollukta da darlıkta da imtihan eder, dolayısı ile başımıza gelen bir musibete sabretmemiz gerekirken yine Allah’tan gelen her iyiliğe de şükretmemiz Rabbimizin bizden istediğidir.
Bugün İslam ümmetinin başına gelen felaketlerin sebeplerinden en büyüğü belki de Allah’ın dinine kenardan kıyıdan duruşumuzdur. Oysa Allah bir yasa koymuştur. “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (Muhammed: 7) Yani kendimizi kenarda tutup Allah’ın ipine sarılıyormuş gibi yapıp ama sarılmamak apaçık bir ziyandır, aldanıştır. Rabbimiz bizi şeytanın fısıltılarına karşı uyanık kıl. Tüm doğrular Allah’a aittir.