بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
فَلَمَّٓا اٰتٰيهُمَا صَالِحاً جَعَلَا لَهُ شُرَكَٓاءَ ف۪يمَٓا اٰتٰيهُمَاۚ فَتَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Fakat Allah onlara (insanlara) iyi ve sağlıklı bir çocuk verince de, Allah’ın kendilerine verdiği çocuk konusunda ona ortaklar koşarlar. Allah onların ortak koştukları şeylerden yücedir. (Araf 190)
Allah Yoluna Adamak İçin Söz Verilen Evlatlar Ne Alemde?
Bu ayet, esasında ilkel veya geleneksel de olsa bir Allah inancına sahip olan insanların, düştükleri müşküllerden kurtulmak ihtiyacı hissettikleri durumlarda Allah’a yakarıp, işleri bitince ve felaha çıktıklarını zannettiklerinde de nankörlük ettiklerini bildirmektedir. Kur’an’da farklı atıflarla bu durum bir çok kez yer alır. (Yûnus 10/22; Ankebût 29/65; Rûm 30/33). Dolayısı ile, Allah’a yapılan nankörlüklerin hepsi, benzer karakterler sergilemelerine rağmen, bu ayette özellikle “çocuk edinme” örneği üzerinde durulduğu için, konuyu bu sınırda tutacağız.
Temsili olarak bir önceki ayetten itibaren kusursuz bir çocuğa sahip olmak isteyen karı-koca bir çiftin Allah’a, “Eğer böyle olursa, lütuf ve ihsanından dolayı kesinlikle şükredenlerden olacağız” diye niyazda bulunmaları anlatılmaktadır. Bu durum, Müslüman olsun veya olmasın, karı-koca her ademoğlunun hayatları boyunca içgüdüsel olarak kendilerini içinde buldukları bir andır. Müminlere çok daha tanıdık gelecektir.
Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, müşrikler ihsanın kaynağını birden unutup, bu verilenle ilgili olarak Allah’a ortaklar koşmaya kalkışan kimselerdir. O zamanki müşrikler çocuğun yaratılışını; tabiat güçlerine, müneccimse yıldızlara, putperest ise putlara nisbet edebilirlerdi.
Allah’ın dışında yaratılış sebeplerini O’na denk yahut O’nun üstündeymiş gibi gören her inanç bir şirk olduğu gibi, kendisine lütfedilen bir evlada sahip olduktan sonra birden müstağnileşerek Allah’a (haşa) artık ihtiyacının kalmadığını zannetmek, o çocuğa rızık ve hayat verenin kendisi olduğu vehmine kapılmak da bir şirktir. Üstelik, çocuğunun hayatının sonraki safhasını el-Hallâk olan Rabbini bilmeden geçirmesini sağlamak ve tabiri caizse onu tuğyana sürüklemek en büyük nankörlük olsa gerekir.
Türbelerde şeyhlerden çocuk dilenen ve dünyaya geldiğinde de türbe sahibine kurban kesen insanın tavrı şirk olduğu gibi, seküler sisteme tamamen bile isteye gözlerimizin nuru evlatlarımızı adamak da nankörlük alametidir (Bundan Rabbimize sığınırız). İman edenler evlatlarını; Müslümanca düşünmesi, müslümanca giyinmesi, müslümanca yolculuk etmesi, müslümanca evlenip müslümanca iş yapması ve hatta alışverişlerini müslümanca yapması için; tıpkı Ümmü Meryem gibi Rabbine adar.
Rahman’ın salih kulları, muhakkak ki bizlere bahşedilen mallarımızın ve evlatlarımızın bir imtihan aracı olduğunu akılda tutarak bir ilişki geliştirecektir bunlarla… Eğer Mümin, evlatlarının kendisi için göz aydınlığı ve müminler için önder olacak salihlerden olması ve namazı ikame etmesi için dua ediyorsa; fiili duasına da bunu yansıtacaktır.
Bu manada çocuklarının gayrimüslim ülkelerde yaşamasından derin endişe duyan bazı kardeşlerimizin, sırf Rabblerine verdiği sözü tutmak ve onları salih/salihalar olarak yetiştirebilmek azim ve kararlılığı ile, bütün maddi sıkıntıları göze alarak ehven-i şer bir ülkeye hicret ettikleri de bilinen bir haberdir. Rabbimizin bu niyetlerinin karşılığını kendilerine dünya’da ve ahirette vermesini niyaz ederiz. Allah güçlerini arttırsın.
Başarıya ulaştıran yalnızca Allah’tır.
Rabbimiz, beni ailemi, çocuklarımı namaz kılanlardan eyle, çocuklarımızı bir fitne unsuru eyleme, bizleri koru sana dayandık sana güveniyoruz.