Yeni Akit yazarlarından Ali Osman Aydın’ın yazmış olduğu ‘Bira içilen sınıflarda eğitim yapmak mümkün mü?’ başlıklı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz.
‘Bira içilen sınıflarda eğitim yapmak mümkün mü?’
İki hafta önce bir lisede, ders esnasında arabesk müzik eşliğinde bira içen öğrencilerin görüntüleri sosyal medyada yer almıştı.
Geçen hafta da yine derste, öğretmen ders anlatırken sigara içen öğrencilerin görüntüleri ekranlara yansıdı. Sadece aylar önce ders anlatan öğretmenini kucaklayıp çöp kovasının yanına taşıyan öğrenciler gördük… Öğretmenlerini alaya alan, dalga geçen, dersi işlenmez hale getiren öğrencilerin haberlerine hep şahit oluyoruz.…
Arkadaşlarını sokak ortasında zincirle döven, bıçaklayan öğrenciler bunlar. Aralarında öğretmenlerini hastanelik eden de var, kadın öğretmenlerini yumruklayan da… Omuz attığı arkadaşını pompalı tüfekle vurabilecek bir öfkeyle, kinle yetişmiş, o tür sosyal çevrelerden gelmiş öğrencilerin haberlerini okuyoruz içimiz acıyarak…
Okullar giderek, mahkumların sık sık isyan çıkarttığı Güney Amerika cezaevlerine benzemeye başladı.
Bu yüzden bazı okul önlerinde polis otomobilleri bekliyor.
Fakat Türkiye’de buna eğitim sistemi diyoruz ve bu sistem bir “zorunluluk” üzerine oturuyor. Ülkede herkes bu sistemden/tezgahtan geçmek durumunda. Açık konuşalım, bu öğrenci profiliyle okullarda eğitim verilebilmesi mümkün değil. İstediğiniz müfredatı getirin, istediğiniz öğretmenleri ve üstüne de okulları en yüksek teknolojiyle donatın isterseniz…
Eğitim sisteminden yarar umanlar şu sorunsala yoğunlaşmalı bana kalırsa: Öğrenmek isteyen çocuklarla, öğrenmekten, eğitilmekten nefret eden çocuklar bir araya geldiklerinde, o sınıfta eğitim ve öğretim yapmak mümkün olabilir mi?
Bu okullarda yıllarca okumuş biri olarak ben, olmadığını düşünüyorum…
****
Yunan mitolojisinin en ünlü haydutlarından biri vardır, adı Prokrustes’dir. Kurbanlarını zorla yatırdığı demirden bir yatağı vardır bu haydutun. Mitolojide bunun adı: Prokrustes yatağıdır. Rivayete göre, Prokrustes uzun boylu kurbanlarını yatağı yatırır ve taşan uzuvlarını keser. Kısa boyluları yatırdığında da bacaklarını mengeneyle yatak boyunca uzatır. Böylece tüm kurbanlarını eşitlemiş olur. Prokrustes Yatağı, tarih boyunca hep tek tipleştirmenin bir sembolü olarak kullanılmıştır.
Okulları Prokrustes Yatağı olmaktan çıkarmamız gerekiyor.
Islah kabul etmez serserilerle, terbiyeli öğrencileri aynı sıraya oturtan Prokrustes Yatağı gibi bir sistem, bütün ülke çocuklarını serserilikte eşitlemek istiyordur bana göre.
Fakat ne ebeveynler, ne de eğitim sistemini kurgulayanlar; yanlarında sigara veya bira içilen çocukların bu önemli problemini yeterli düzeyde algılamıyorlar.
Bir örnek vereyim.
Bağırıp çağıran, hiçbir şeye saygı duymayan, orada neden bulunduğunu bile bilmeyen, ana babasının kurtulmak için başından attığı, nefret uyandıran davranışlar sergileyen kişilerle aynı sınıfta, aynı sırada oturmak zorunda olduğunuzu düşünün… Hem de haftanın her günü ve günde sekiz saat…
Dayanamazsınız değil mi?
Gücünüz yeterse müdahale etmek istersiniz. Olmadı, öğretmene şikayet edersiniz ya da idareye gidersiniz… Ya onlar da baş edemezlerse bu terbiyesizlerle… Sınıfta kalmaları da mümkün değilse… Senelerinizi bu tip iflah olmazlarla aynı sınıflarda, aynı sıralarda nasıl geçireceksiniz? Onları izleyerek, görerek, dinleyerek terbiyenizi nasıl muhafaza edeceksiniz?
O sınıfta nasıl bir şey öğreneceksiniz?
Öğretmen olsanız, o sınıfta nasıl ders işleyeceksiniz?
Derste bira içmemesi gerektiğini ailesinden öğrenememiş, en temel terbiye kaidelerinden habersiz bir çocuğa bunu nasıl öğreteceksiniz?
Hem de karşınızdaki öğrenci, sudan sebeplerle sinirlenebilecek, cep telefonunu satıp size pusu kurabilecek ve gözünü kırpmadan tetiği çekebilecek türde biriyse…
Boğucu, delirtici, içinden çıkılmaz bir cehennem gibi değil mi?
Ama aklı başında, öğrenmek için yanıp tutuşan, terbiyeli, yetenekli, idealist ve zeki çocuklarımız ve de öğretmenlerimiz her gün bu cehennemi yaşıyorlar…
Neymiş ? Herkes okulda öğrenecek ve eğitilecekmiş…
Bu kesinlikle sakat bir kabul… Bu sakatlığın üzerine bir sistem inşa edilemez.
Çünkü herkes okulda eğitilemez…
Böyle bir eğitim sistemi olamaz. Bu, bütün eğitilebilir, öğretilebilir, yetiştirilebilir çocukları, eğitilemezler pahasına harcamaktır…
****
Bunun çözümü çoktan köhnemiş olan, herkes için zorunlu eğitim sistemini sona erdirmektir.
Bu, öğretmenlerin de verimliliğini artıracaktır. Öğretmenler, idareciler deyim yerindeyse gardiyanlığı bırakıp müfredatlarına dönebileceklerdir. Karşılarında, sadece daha iyi öğrenci olmak için çabalayan çocuklar bulacaklardır. Böylelikle talim ve terbiyeye değil, eğitimin niteliğine odaklanabileceklerdir. İnanın bu tablo, ülkenin kalkınması için gereken yetişmiş insan kaynağı için, yetip de artar bile… Koskoca bir imparatorluk olan Osmanlı’yı, küçücük Enderun sisteminin ayakta tuttuğunu unutmayın.
Devlet, sınıfta öğrenmek istemeyen çocuklar için de zorunlu olmayan başka formüller geliştirmelidir.
Tam zamanlı spor, sanat, beceri, zanaat türleri gibi alternatifler düşünülebilir bu anlamda.
“16 milyon öğrenciyi de eğiteceğim” iddiası, veliler ve hükümetin anlaştıkları bir kandırmacadan ibarettir…
Bu doğrudan böyle değilse bile, sonuç olarak böyledir…
Aksini düşünenlere şu günlerde yayınlanan, Dünya Ekonomik Forumu’nun Eğitimde Kalite Endeksi sıralamasına bakmalarını öneriyorum.
Bu endekste İsrail 24, Japonya 31, İtalya 44, Ruanda- bile- 44, Rusya 52, Suudi Arabistan 54, İran 75’inci sırada yer alıyor.
Türkiye bu listede, 99’uncu sırada…
Meksika ve Güney Afrika’nın az farkla önündeyiz.
Elbette eğitim sisteminin tek sorunu, problemli öğrencilerin varlığı değil…
Bilgiye dayalı bir müfredat, sınav sistemi, öğrenci patronluğu, öğretmen kalitesi vb. pek çok sorun var…
Fakat okullardan ekranlara, haberlere yansıyan o içkili görüntüleri izleyince, sorunlu öğrencilerin de çok önemli bir faktör olduğunu görüyorum.
Çünkü bu tür öğrenciler, bir eğitim kurumunda olması gereken disiplin ve öğrenmeye elverişli ortam için adeta bir dinamit hükmündeler.