Müslümanlar önceliklerini belirlerken neyi merkeze alarak hayatı algılamaktadırlar? Dün ile bugünün algısı neyin üzerine inşa edilmektedir? Bu sorular, içinde bulunduğumuz gerçekliği görmemiz açısından önemlidir diye düşünüyorum. İslami değerlerin milli değerlere kurban edildiği bir sürecin içindeyiz. Büyük Türkiye ideali islamsız bir Türkiye’ye razılığı beraberinde getirmiş durumdadır. Ekonomik anlamda güçlü, demokratik, laik bir duruşla ve liberal /muhafazakâr bir bakışla kendimize daha çok alan açma iddiası da bizi bu sistemi sahiplenmeye itmiş durumdadır.
Özellikle AKP iktidarı süresince Müslümanların sistemi sahiplenmesi çok net biçimde görülmüştür. Her ne kadar sistemin sahiplenilmediği ve sisteme eklemlenilmediği iddia edilse bile bu gerçekliği değiştirmez. “Yeter ki gönlünüzün kıblesi değişmesin…” repliği Kemalizm dininin ritüellerini yerine getiren AKP kadrosunu masumlaştırma çabası olarak en göze çarpan bir unsur olsa da daha birçok replikler bulabiliriz buna benzer. AKP ile ne değişti de Müslümanların algıları değişti diye sorduğumuzda aslında ahlaki alanda hiçbir değişimin olmadığını hatta işlerin daha da kötüye gittiğini söyleyebiliriz. Ekonomik anlamdaki büyümenin ülkedeki birkaç yüz aileyi içine aldığı ve geri kalan halkın yüzde altmış beş-yetmiş oranında açlık sınırının altında yaşadığı hem OECD hem de AKP’nin Aile ve Planlama Bakanlığının yapmış olduğu araştırmayla ortaya konmuş durumdadır. Okullardaki eğitimin hali içler acısıdır. İslam’la hiçbir ilişiği olmayan gençler yetiştirilmektedir. Mevcut İmam Hatip Liselerinde de tevhidi İslam’la alakası olmayan Kemalist/İslamcı sosu karışık nesil yetiştirilmektedir. İktidarın çevresindeki insanlar zenginleşirken iktidarın karşısındaki kimseler her dönem yeni isimlendirmelerle suçlanmakta ve tu-kaka ilan edilmektedir. Adalet yalnızca kendi yandaşları için, kalkınma da yine yalnızca kendi yandaşları için olmaktadır. Mevcut İslamcılar iktidar ile imtihan edilirken maalesef makam ve parayla sistemin içine çekilerek iğdiş edilmektedirler. İktidarın aleyhinde konuşmadan hatta ona açıkça destek vererek kıyısından, bucağından konuları işleyerek bu ülkede yaşanan zulmü, adaletsizliği ve her şeyi ben yarattım, her şey benim sayemde böyle oldu iddiasındaki bir anlayışı görmezden gelmektedirler. Çünkü iktidar kendi aleyhlerine konuşmayan her kurum ve kuruluşu açıkça olabildiği gibi kerhen de desteklemektedir.
Konjonktür gereği yapılan bazı düzenlemeleri kendilerine mal edenler maalesef kendileri gibi düşünmeyenleri Ergenekoncular, Balyozcular hatta Paralelciler gibi düşünenlerle aynı kefeye koyma gafletine kadar düştüler. Oysa sistemden nemalanmadan kendi ayakları üzerine durmakla kendini şerefli gören bir anlayıştan neden biz de bazı imkanlardan faydalanmayalım anlayışına kaydılar. Ve kurumların tanıdığı bazı imkanlarla daha faydalı olunabileceğini düşlerken bir anda sistemin beslendiği damarlara kan pompaladıklarını fark etmemeye başladılar. Uyarıldıklarında ise uyaranları sürekli olarak tahkir ettiler.
Peki gelinen süreçte ne oldu. Duble yollar yapıldı, sağlık alanında iyileşmeler oldu, büyük büyük statlar yapıldı, AVM’lerin sayısı arttı, ihracat rakamları arttı, IMF’e borç sıfırlandı, sosyal yardım fonlarından fakire fukaraya kömür, makarna yardımı yapıldı, üniversitelerin sayısı arttı, üniversiteye başörtülü girme serbestleşti, (Her ne kadar askere ve polise ve hakimlere yasak olsa da) okullarda ulusalcılığı temsil eden andımız kaldırıldı, meşhur gayri safi milli hasılamız kişi başına 10 782 $ oldu. (Yani yaklaşık bugünkü değerle 23 289 TL)
Peki bütün bunlar olurken insan kalitemiz değişti mi? Yukarıda da belirttiğimiz gibi halkın % 65-70 arası açlık sınırının altında yaşamaya devam etmekte. Asgari ücretli kölelerin sayısı sürekli artmakta, suç oranları her geçen yıla oranla sürekli yükselmekte. Özellikle çocuk istismarı, alkol, uyuşturucu, cinnet geçirme halleri ve cinayet davaları alıp başını gitmektedir. Devlet eliyle kumar oynatılmakta ve halkın şans oyunlarına rağbet göstermesi için kumar cazip kılınmakta, genelevler açık tutularak vergi alınmakta, zina alenen serbestleştirilmiş durumda, Kemalizm eskisinden daha güçlü bir şekilde yeni neslin zihnine kazınmakta, halkın büyük bir bölümü banka gibi finans kurumlarına borçlandırılarak geleceklerini ipotek etmiş durumdalar. Halk çeşitli sosyal yardımlaşma fonlarıyla dilenci haline getirilerek onurlarıyla oynanmakta ve halkın dilenciliğe alıştırılması sağlanmaktadır ki böylece hem borç içinde olan hem de istemeye alışmış bir toplumu idare etmek daha kolay olacaktır. Başörtüsü bugün İslami bir kimlik olarak algılanmadan daha çok (AKP yöneticilerinin eşleri ve kız çocukları üzerinden verilen imajla) geleneksel bir örtü olarak algılanmasına sebep olunmuştur. Bununla beraber başörtüsünü takan beraberinde makyaj yapan, flört yapabilen kısacası başı açık bir bayanın yapabileceği bütün her şeyi yapabilen bir başörtülü var kılınmıştır. Haliyle başörtüsüyle verilmeye çalışılan mesaj anlamından uzaklaşarak modaya dönüşmüştür. Üniversitelerin sayısı arttı ama nitelik artmadı ve her mezun olan öğrenci bu niteliksizlikle işsizler ordusuna katılmaya devam etmekte. Her geçen gün demokrasi ve laiklik fikrine Müslümanlar ısındırılmakta ve liberal demokrasiden başka bir çıkışın mümkün olmadığına inandırılmakta, her geçen gün manen daha zayıflatılmakta ve sisteme teslim olamaya başka türlü hayatta kalınmasının mümkün olunmayacağına inandırılmaktadır. Milli kimlik algısı İslami kimlik algısının daha önüne geçirilmiş durumdadır. Bir nevi yeni Osmanlıcılık fikri birilerinin duygularını okşamaktadır. Beytülmalin ahırından yemlenenler, kendisi gibi yeme gelmeyenlere salyalarıyla saldırmaya devam etmektedirler.
İnsan onuruna yakışan şey Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak yalnızca O’nun boyasıyla boyanmaya razı olmaktır. Ekonomik anlamda büyük olmak, çevremizdeki bir takım maddi imkânların çoğalması veya sayıların çoğalmasından daha önemli şey durduğumuz yerin Allah’ın durun dediği yer olmasıdır. Yani vahyin dışında kendisine hiçbir Hâdî seçmeyenlerin durduğu yerdir. Vahyin kılavuzluğu dışında hiçbir düşünce hayır üretemez çünkü vahyin dışına çıkmak fıtratı reddetmektir. Fıtratın dışına çıkmak zulüm üretmektir. Biz Müslüman olma iddiasında olanlar için mevcut Türkiye algımızı ve bu algı içinde kendimizi nerde hissettiğimizi düşünmemiz gerekmektedir. AKP iktidarı ya da bir başka İslam sosu karışmış iktidarları yüceltmek yerine Allah’ın sözünü yüceltmeyi en mühim meselemiz olarak görmeliyiz. İşte o vakit hayırda yarışmak için mücadele ederiz ki bu da bizi birbirimize daha çok yaklaştırır ve bizi daha çok kardeşler kılar.