Son dönemde “Başkanlık sistemi” tartışmalarının yeniden ısıtılması üzerine, İki hafta önce (28 Ocak 2015) bir paylaşım sitesinde şu düşüncelerimi dile getirmiştim:
“Türkiye’deki sorun sistem sorunu değil, rejim sorunudur. Âlemlerin Rabbi’ni ve O’nun hükümlerini kaale almayan, Âlemlerin Rabbi’ne itaat etmek yerine O’na neye karışıp neye karışamayacağına yönelik sınır çizmeye kalkışan rejim bertaraf edilip İslam nizamı hâkim kılındıktan sonra konuşuruz inşallah; başkanlık mı bize uyar, parlamenter sistem mi, yoksa başka bir sistem mi?”
Bu paylaşımım Hükümet nezdinde makes bulmuş olacak ki (!), uzun bir aradan sonra yeniden başlayan “Yeni Anayasa” çalışmaları kapsamında teşkil edilen Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun ilk toplantısının ardından AKP sözcüsü Ömer Çelik bir açıklama yaptı ve şöyle dedi: “Başkanlık sistemi kuvvetler ayrılığını garanti altına alacaktır. Türkiye’nin rejimiyle bir sorunu yoktur. Sistemi tartışıyoruz. Önümüzdeki meselelere sloganla bakmamak lazım. Parlamenter sistem darbeleri engelleyemedi.”
Kısacası AKP, açık ve net olarak Türkiye’deki mevcut laik rejimle bir sorunu olmadığını, dert ettiği hususun bu rejimin hangi sistemle idare edileceği konusu olduğunu deklare etmiş oldu. Bu deklarasyon bizim için aslında malumun ilanından başka bir anlam taşıyor değil.
Biz başından beri görüyor ve ifade etmeye çalışıyoruz ki, AKP ile CHP’nin Türkiye’nin rejimiyle ilgili yaklaşımlarındaki farklılıklar birilerince zannedildiği ve vehmedildiği gibi özle değil kabukla ilgilidir. Esasla değil usulle ilgilidir. Aralarındaki farklar en fazla, Jakoben laiklik ile Anglo-Sakson laikliği arasındaki fark kadardır!
İşte yıllardır Müslümanlara anlatamadığımız, bu son derece açık, yalın gerçekliklerden başkası değildir. Müslümanlar nasıl bir muhafazakâr demokrat büyü ile büyülenmişler ise, gerçeklerle ne kadar açık ve yalın da yüzleşseler yine de uyanmamakta, ayıkmamakta ısrar etmekte, AKP’nin her sözünde ve pratiğinde bir keramet, onu bulamazlarsa takiyye aramaktan yorulmamakta, usanmamaktadırlar.
Evet, AKP 13 yıldır bizzat yapıp-ettikleriyle, tartışmaya açtığı konular ve mesele edip üzerine gittiği meseleler üzerinden ve Ömer Çelik’in son açıklamasında olduğu gibi deklarasyonlarıyla kendisini çok açık olarak ifade etmektedir: “Bizim rejim sorunu diye bir sorunumuz yok arkadaş. Sadece sistemi tartışıyoruz. Bu kadar.”
Peki, Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın hükümlerinden başka hükümler, O’nun gösterdiği Sırât-ı Mustaqîm’den başka yol, O’nun dininden başka din/hayat nizamı tanımaması gereken Müslümanlar?
Şayet iman akdine sadık kalmak istiyorsa, Türkiye’de yaşayan herhangi bir Müslümanın rejim sorunu vardır, hem de bu onun en temel sorunudur. Zira üzerinde yaşadığı toprak parçasındaki hakim nizam, fert ve toplum hayatına sınırlar çizen hükümler manzumesi; Âlemlerin Rabbi’nin otoritesini tanımayan, O’nun hükümlerine teslim olmayan, O’nun hükümlerine rağmen ve muhalif olarak insan ve toplum hayatına sınırlar çizen laik bir rejimdir.
İşte AKP sözcüsünün “kendisiyle bir sorunumuz yok” dediği rejimin temel mahiyeti budur. AKP’nin olmasa da, kendisini Müslüman olarak addeden her fert ve topluluğun bu rejimle esastan sorunu vardır, olmalıdır.
Maalesef Türkiyeli Müslümanlar 28 Şubat baskı dönemi sonrası, İslam’ın öngördüğü ve kendilerine imani bir sorumluluk olarak yüklediği makro iddialarından vazgeçme yoluna girip, mevcut şirk nizamı bünyesinde renklerden bir renk olarak kabul görme gibi İslami olmayan bir mevziye çekildi ve beklentileri, giderek AKP Hükümetlerinin vizyon ve vaatleriyle uyum sağladı.
Şimdilerde çoğu İslami çevrenin, Âlemlerin Rabbi’nin bizim için belirleyip vazettiği hayat nizamından başka hayat nizamı tanımamak gibi makro kabul ve iddialar yerine, mevcut laik rejimin anayasasının daha sivil bir zemine oturtulması ve rejimin parlamenter sistem yerine başkanlık sistemiyle yönetilmesi gibi taleplere ortaklık yapmaya başlaması hakikaten tarihi bir kırılmayı ifade etmektedir.
Müslümanlar daha fazla irtifa kaybetmeden bu bâtıl ve beyhûde beklenti ve yönelimleri terk ederek, Allah’ın dininin hâkimiyetinden başka hükümranlık tanımama esasına dayalı İslami mevzilerine geri dönmelidirler.