Rasulullahın Hanımları Sıradışıdır
Nebî (sav)’in hanımları, sıradan olmaktan çıkartılıp, konumları tayin edildikten sonra, sıra onlardan beklenen ilk önemli görevi açıklamaya gelmiştir: Sözü çekici söylemeyin! Yani çekici şekilde konuşmayın! Fakat bu ilk ahlaki tutumun ikazından önce, daha farklı bir ahlaki nitelik hatıra getirilmektedir, o da takvadır. “Eğer takvalı iseniz” (Allah’tan sakınıyorsanız diye çevirmek de mümkündür). Ayetin Nebî hanımlarına yükleyeceği ödev bu şarta bağlıdır: Eğer takvalıysanız… Takva bilinci yoksa, yüklenecek ödevin bir anlamı olmayacak, ödev askıda kalacaktır. Demek ki başka erkeklere karşı cilveli konuşmaktan imtina etme tutumu sadece takva sahibi mümin hanımlarda kabul görebilir. Sadece onlar, “ne varmış ki bunda!” demezler. Sadece mümin/muttaki hanımlar, kadının konuşma biçimi ile ahlak arasında bağıntı kurulmasını gerilik, geri kafalılık, kafayı cinselliğe takmak v.b. olarak yorumlamazlar.
Evet, Rasulullahın hanımları cilveli değil, sade, doğal ve nezih bir üslupla konuşmalıydılar, aksi takdirde kalbinde hastalık (maraz) bulunan kimseler bundan yanlış anlamlar çıkartabilirler, cahilce umutlara kapılabilirler. Şeytan onlara ahlaksız duygular telkin edebilir. Görüldüğü gibi, kadın-erkek ilişkilerinde Allah’ın haram kıldığı fiillere yol açabilecek en küçük detaylar bile Allah tarafından biz kullara öğretilmiştir. Allah hakikati söylemekten çekinmez. Bakışlar ve konuşma, bu ilişkilerin en hassas iki penceresidir. Kişinin konuşması (nutuk) hem onun akıl (mantık) düzeyini gösterir, hem de muhatabı ile arasındaki mesafeyi tayin eder.
Nebî’nin (sav) hanımlarına, sözü ‘maruf’ yani örfe uygun bir tarzda söylemeleri emredilmiştir. Örfe uygun konuşmak, öncelikle herkesin bildiği, farklı anlamlar yüklemenin mümkün olmadığı kelimeleri seçmek, sözü uzatıp dolaştırmadan, açık, net ve anlaşılır şekilde söylemekle olur. Tevile açık, argo ve kaba-saba kelimeleri (mümin erkekler olduğu gibi) mümin hanımlar da kullanamazlar. Çünkü insanların bazılarının kalplerinde ‘maraz’ bulunabileceğini kabul etmek gerekmektedir. İşte, “bunda ne var ki!” sorusunun cevabı budur: Kalbi marazlılar var! mümin kişiye düşen, öncelikle kötülüğe giden yolları tıkamak, kötü anlamların doğmasına fırsat vermemektir. Kelimelerin yanı sıra bir de mümin hanımlar, mimikleriyle, yüz ifadeleriyle, kelimelerindeki ciddiyete uygun bir tavır takınmak durumundadırlar. Sözü maruf söylemek böyle olabilir.
Allah Teala Nebî (sav)’in hanımlarını, başta o hanımların kocası olan Rasulullah olmak üzere, herkesten daha iyi biliyordu. O hanımlardan hiçbiri, Rasulullah’ın yüzünü kızartacak bir günah işlememişlerdi; onlar bütün müminlere ‘anne’ olma vasfını haiz tertemiz hanımlardı. Buna rağmen Allah Teala onlara, başka erkeklerle konuşmalarında bile bir edep ve ahlak kuralı tayin etmektedir. Rasulullah bütün müminler için usvetün hasene, onun hanımları da müminlerin anneleri olduğuna göre, onlara tayin edilen edep ve ahlak düsturundan, bugün ve kıyamete kadar yaşayacak olan mümin hanımlara acaba nasıl bir hisse düşer? Umarım ki herhangi bir mümin (ve muttaki) hanım, “ayet Nebî’nin hanımlarına hitap ediyor, bize değil!” demez/diyemez.