وَوَصَّيْنَا ٱلْإِنسَٰنَ بِوَٰلِدَيْهِ إِحْسَٰنًا ۖ حَمَلَتْهُ أُمُّهُۥ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا ۖ وَحَمْلُهُۥ وَفِصَٰلُهُۥ ثَلَٰثُونَ شَهْرًا ۚ حَتَّىٰٓ إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُۥ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِىٓ أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتَ عَلَىَّ وَعَلَىٰ وَٰلِدَىَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَٰلِحًا تَرْضَىٰهُ وَأَصْلِحْ لِى فِى ذُرِّيَّتِىٓ ۖ إِنِّى تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّى مِنَ ٱلْمُسْلِمِينَ
Biz insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.” (Ahkaf 15)
Kırk Yaş Duası
Âyet, hepimizin bildiği gibi anne-babaya iyi davranmayı emretmekle başlar. Âyetteki “إِحْسَٰنًا ” kelimesinin öğe olarak cümledeki konumu nedeniyle farklı anlamlar verilse de; Kur’an’ın genel anlam örgüsü ve Bakara 83, En’am 151 ve İsra 23 ayetleri dikkat ve hikmetle incelendiğinde, bunlardan en uygun olan mananın “Biz insana anne babasına iyi davranmayı emrettik” ifadesi olduğu görülür.
Rabbimizin bu buyruğu, yukarıda zikrettiğimiz ayetlerde de olduğu gibi burada da Allah inancından bahsedildikten sonra veya Allah inancıyla birlikte zikredilmektedir. Önem ve kuvvet açısından, Allah’a “iman”dan sonra bu kadar güçlü bir şekilde anne-babalık ve evlatlık duygusunun işlenmesinde akıl sahipleri için şüphesiz bir takım dersler vardır.
Kur’an’da; yalan, Allah’ı şirk koşma, hırsızlık yapma, zina, infak… gibi hususlarda verilen emirlerin fıkhi kesinliği ne ise, anne-babaya iyi davranma konusunda verilen emrin durumu da odur. Hatta öyle ki, Allah’a ortak koşulması noktasında zorlayıcı olan anne-babaya itaat etmemek gerektiğini söyledikten sonra bile, “…dünyada onlara iyi davran…” (Lokman 15) diyen bizim Rabbimiz’dir. Allah bir konuda hükmünü verdiği zaman, Mü’min erkekler ve Mü’min kadınlara ne zamandan beri seçme hakkı düşmektedir? Örneğin namazı ikame etmenin gereksiz olduğunu veya zinanın (haşa) helal olduğunu söylemek müminlere nasıl da kerih gelmektedir, öyle değil mi?
Her anne baba fıtrat gereği çocuklarını korumada bir içgüdüye sahiptir. Buna rağmen Rabbimiz, müthiş bir zerafetle كُرْهًا kelimesini kullanarak annelerin çektikleri “zahmet”i bir derece daha fazla taltif etmektedir. Anneye Rahman tarafından kendiliğinden öğretilen ve 6,5 ila 9 ay süre zarfında iyice perçinlenen bu duygu; çok kere tereddütsüz ve karşılıksız, kendisini ölümle burun buruna getirecek derecede hayrete düşürücü fedâkarlıklara götürür. Ancak kabul edilmelidir ki, “babalık” bu kadar kısa sürede insanoğluna derc edilememekte ve tedricen kemale ermektedir. Ayette anne karnında geçen süreye, özellikle annedeki bu farklı süreçten dolayı dikkat çekilmiş olması muhtemeldir.
Kitabullah’ta ana-babaya karşı en küçük bir hadsizliğin zuhur etmemesi gerektiği vurgulanmış, onlara iyilik yapılması adına gereken tüm yolların izlenmesi istenmiştir: “Öff bile deme!” gibi yüzyıllar boyunca dimağlarda yer edecek hitaplarla, onları bırakın azarlamayı, onca cefa ve eziyetlere rağmen çocuklarını koruyup büyüten bu emanetçi çifti dualarda unutmamak ve henüz aramızdan ayrılmadan “badem gözlü” olduklarını onlara da hissettirmek gerekir. Bunu bize Kur’an işte böyle öğretiyor.
Diğer yandan, Kur’ân-ı Kerim ve hadislerde anne-babaya iyi davranma hususu defalarca tekrarlanmasına rağmen, ana babanın çocuklarını gözetmesi hususu belli şartlara bağlanmış ve çok nadir zikredilmiştir. Dolayısı ile yapılan salih amelleri bir kısas veya denklik mertebesinde görerek aynısını onlardan beklemek beyhude bir çabadır. Zira, bütün bunların karşılığını verecek olan yalnız ama yalnız Allah’tır. İşte mümin olup ana babaya iyilikte bulunma bağına riâyet etmiş böylelikle Allah’a ulaşmış ve cenneti elde etmiş kişiyi Ahkaf suresi 16.ayette bize bu şekilde bildirmekte, aksi halde ne olacağını da 17. ve 18. ayette izah etmektedir.
İnsanın bütün ömrünün pişmanlıklarını gözlerinin önünden geçirerek insanoğluna hesap dökümü aldıran kısmı, ayetin devamında gelmektedir. “Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca…”
Alîm ve Latîf olan Allah, 40 yaşına ulaşan kulunun akıl ve beden açısından ulaştığı olgunluğu, Allah’ın nimetlerinin derinliğini ve çokluğunu anlayacağını, muhtemelen kendisi de artık evlat sahibi olan kişinin anne-baba hakkı konusunda ulaşacağı bilinç seviyesini tabii ki bizlerden daha iyi bilmektedir. İşte bu bilincin bir itirafını isim vermediği bir “kul” örneğini konuşturarak; siz de aynı yaşa erişince size olan nimetimi hatırlayın ve (ola ki onlara iyi davranmayı unutursunuz) benden; onlara karşı salih ameller işlemenizi gönüllerinize işletmemi/ısındırmamı isteyin demektedir. “Ben sana döndüm.” İfadesi ile de, 40 yaşından önce bu sağlıklı düşünce yapısını kaybettiğini ve elan bunu kazandığını kul itiraf etmektedir.
Özellikle Anadolu insanı, pek hoş bir dua olmasa da anne-babaların “Senin evlatların da sana yapsın” dediğine sık sık şahit olmuştur. İşte bu tür dualara karşı Rabbine olan acziyetini ortaya koyup onun engin merhametine sığınan kul, ancak; “Neslimi de salih kimseler yap. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım” diyecektir. Çünkü artık anlamıştır ki yapmış olduğu amellerin türü ne ise (salih veya fasit); bir benzeri ömrünün devamında tabağına konacaktır.
İşte en güzeli İslam’da ortaya çıkan bu müthiş ahlak öğretisi, aile kavramının ve Allah’ın dinine yardım edecek nesillerin inşasında kullanılan Peygamberlerin öğretisidir. Öğreticisi Rabbimiz’dir. Bu anlayış ve algı, Kur’an’ın ördüğü zihin dünyasına has bir özelliktir. Kirlenmemiş ve ak-pak bir yaratılış üzere olan kimse (örneğin çocuklarımız), anne-baba sevgisi ile zaten dopdolu olacak, saygıda kusur etmeyi aklından bile geçirmeyecektir. Bu dil; İbrahim suresinin 41. Ayetinde Hz.İbrahim’in diliyle; Neml suresinin 19. Ayetinde Hz. Süleyman’ın diliyle; Nûh suresinin 28. ayetinde Hz. Nuh’un diliyle bize öğretilen dildir. Bu dili bozan, tahrif eden, zihinleri alabora eden, batıla meylettiren, aile kavramını yerle yeksan eden, anne-babaya olan salih amellere savaş açanlar; Modern zamanların şeytan ve avaneleridir. Bu avaneleri kimi zaman toplumsal cinsiyet eşitliği suretinde, kimi zaman vücut bütünlüğünü bozmak istemediği için kadını doğum mucizesinden nefret ettiren feminizm kılığında, kimi zaman kayınvalidesi ile geçinemeyen gelinlere vesvese veren nefste, kimi zaman da ekonomik özgürlük uğruna annelere çocuklarını ihmal ettiren zihniyette görürüz…. Oysa Mümin erkeklere ve mümin kadınlara düşen bunlardan Allah’a sığınmak, verdiği nimetleri bütün ailesi ile paylaşarak Allah’a şükrünü yapmak, amel-i salihler için gönlüne ilham etmesini murat etmek ve soyundan da anne-babaya iyilik eden kimseler getirmesi için dua etmektir. Rabbimiz’e döneceğimizin hatırlatılması ise, şüphesiz boş bir söz değildir.