Allah biz insanlara, insan hayatını kendisinin seçip-razı olduğu Din’e göre belirleyeceksiniz diyerek, İslam’ı Din yani hayat düzeni olarak tensip etmiştir.
İslam’ın dışındaki hiçbir hayat tarzı Allah katında meşru değildir, istisnasız hepsi de bâtıldır.
İnsanı yaratan Allah ezeli ve ebedi ilmiyle insanın nasıl bir hayat tarzı içerisinde huzura ereceğini bilecek tek mercidir. Kendisini Allah’a teslim eden insan asla bahtsız olmaz, dünyada ve ahirette en iyiyi elde etmiştir.
İslam’ın dışındaki bütün yaşam biçimleri sonuçta beşere dayanmaktadır, hepsi de bir beşerin zihninden çıkmış görüşlerdir. Beşerin iyi dediğini iyi, kötü dediğini kötü kabul ederler. Oysa Allah’ın iyi dediği iyi, Allah’ın kötü dediği kötüdür.
Ülkede hükmetme makamında bulunan şayet İslam değilse, demek ki topluma beşerî bir dünya görüşü hükmetmektedir.
Beşerî dünya görüşlerinin egemen olduğu hayat tarzlarında günlük hayatta bazı icraatlar Allah’ın irade ettikleriyle uyuşabilir, yani bâtılın yolu bazen hak ile çakışabilir ama bu asla saf zihinleri yanıltmamalıdır. Din Allah’a tahsis edilmedikçe, bâtılın hakla çakışan uygulamaları yüzde yüze de yaklaşsa, yine de o İslam değildir ve o haliyle İslam’ın hasmıdır.
İslam dışındaki bütün yaşam biçimleri İslam’ın hasmıdır.
Geçmişinde bir şekilde İslam bulunan ama halihazırda İslam’ın hükmedici olmadığı, diğer bir anlatışla Allah adının en yüce tutulmadığı toplumlarda, bu şekildeki İslam’sızlığın ilelebet payidar olması için birtakım tedbirler alınmaktadır. Mesela bu ülkelerde iktidara ‘mütedeyyin’ insanların getirilmesi bu tedbirlerden biridir. (Hepsine işaret etmek bu yazının sınırlarını aşar). Bu ülkelerde günde beş vakit ezanlar okunmakta, Cuma namazları görkemli bir şekilde kılınmakta, ‘mübarek günler’, Ramazan ayı, umre ve hac gibi ibadetlere halkın yönelimi alttan alta ya da alenen teşvik edilmektedir.
Bütün bunlar kimi ‘mütedeyyinler’ için “daha ne istiyorsunuz?” diye sorulmasına yetmektedir. Halbuki bu tasarrufların bir ‘yem’ olduğu, yığınlar tarafından anlaşılamamaktadır. Mütedeyyin / dindar yığınlar İslam siyaset felsefesini bilmedikleri için, en küçük dinî içerikli icraatlar bile onların zihinlerini esir almaya yetmektedir.
Oysa ülkenin bütün insanlarını hacca götürüp-getirseniz, az sayıdaki gayri müslimler haricinde ülke nüfusunun tamamına yakını namazında-niyazında olsa, Allah’ın haram kıldıkları yasaklı, Allah’ın emrettikleri de toplumun en yüce değerleri haline gelmedikçe orası bir İslam ülkesi olmayacaktır. Ülkenin yasal düzeni ve hayatın her alanına rengini vuran temel paradigma aynı kaldığı sürece, ülkenin tamamı mescid haline getirilse bile, yine İslam hükmeden makamında olmayacaktır.
Önemli olan, sadece belirli ibadetleri belirli kimselerin, hürriyetleri kısıtlanmaksızın ifa etmeleri değildir. Önemli olan, o belirli ibadetleri de içeren Din’in (İslam) amir vaziyette olmasıdır. Bu, aynı zamanda fahşa ve münkerin yasaklanması anlamına gelecektir.
Marufu emredip, münkerden nehyetmek, kafirliğin tamamen tard edilip, İslam’ın tek geçer akçe yapılması anlamına gelir. Mesela camilerde mütemadiyen marufun güzellikleri, münkerin çirkinliği ile alakalı vaaz edilse, okullarda din dersleri iki katına çıkarılsa, kamusal hayatta münkerin açıkça mahkum edildiği bir siyaset yürütülmedikçe bunun hiçbir anlamı olmayacaktır. Ahır sekisinde oturup, İstanbul türküsü çağırmak nasıl çelişik bir durumsa, sokaktaki hiçbir münkere en küçük bir itirazı bile yapamadan, caminin içine gelenlere vaizin avazı çıktığı kadar bağırarak zinanın haramlığını anlatmasının ne kıymeti harbiyesi olabilir ki! İşte Dinin Allah’a has kılınması tam da bu demektir. Yani ülkede, zinaya haram diyebilen ve zinayı ayıplayıp takbih eden, zinaya götüren yollara set çeken, bunun bir fahşa ve kötü bir yol olduğunu okulda, camide, medyada v.d. anlatan ve bunu da Allah’a dayandıran bir siyasi irade varsa, o zaman Dinin Allah’a has kılınmasından bahsedebiliriz. Bildiğim kadarıyla buna modern siyaset dilinde ‘devletin temelini dine dayandırmak’ denmektedir.
Bir ülkenin yönetim kademelerinde bulunanların Kur’an okumaları, toplumun yöneticileri sıfatıyla namazlar kılmaları, söylemlerine Allah’ın, Peygamberin adını bolca karıştırmaları halkın duygularını okşayıp, orasını bir İslam ülkesi sanmasını sağlamaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Bir ülkenin halkı bunlarla tatmin olacak ve iktidara bağlılığı artacaksa, dini söylemleri artıran, dini şiarları yücelten, halkın dini kanaatlerine tam tercüman olan kimselerin iktidar koltuğunda oturmasında hiçbir sakınca olamaz. Bir ülkede Allah hayata karıştırılmayacaksa, Firavun’un, Nemrut’un, Ebu Cehil’in tasarladığı, zihinlerinden geçen hayat tarzı ne idiyse, onun aynısının 21. yy.da hem de bir ‘İslam ülkesi’nde olması isteniyorsa, bunu sağlamak için yönetim kadrolarında ‘dindar’ kimselerin oturmasının ne sakıncası olabilir ki? Böyle bir ‘semere’ için böyle bir ‘taviz’(!) değmez mi?
Bir ülkeyi İslam ülkesi yapan, halkın tamamının ya da tamamına yakınının namaz kılması, alkol, uyuşturucu gibi haramlardan uzak durmaları değildir. Bir ülkeyi İslam ülkesi yapan, orada İslam’ın inanç, ibadet, yaşam biçimi, ahlak, siyaset, ticaret, kalkınma gibi A’dan Z’ye her alanda İslam’ın hâkim makamda olmasıdır, İslam’la hükmedilmesidir. İktidarın İslam’a teslim edilmiş olmasıdır. Dinin Allah’a has kılınması da budur. İslam bu anlamda hükmeden/amir konumunda değilse, mutlak surette hükmedilen/emredilen konumunda demektir. İslam’ın hükmedilen/emredilen makamında olması ise kesin olarak tuğyana işaret eder. Kur’an dilinde tuğyan fiilini işleyenlere tağut denmektedir ve tağutu küfretmekle Allah’a iman etmek birbirinin mütemmim cüzüdür. Biri olmadan diğerinin hiçbir alamı yoktur.
İslam’ın hükmedici değil, hükmeden, emredici değil, emredilen makamında olduğu siyasal ve sosyal düzenlerde, seçilip beğenilen, kendisinden razı olunan yaşam biçimine demokrasi denmesi, sekülerizm denmesi, liberalizm denmesi tevhid-şirk bağlamında bahse konu olamaz. Önemli olan, İslam mı, diğerleri mi ikilemidir. İslam olmadıktan sonra, bütün görüş ve düşünceler merduttur.
Şu kısacık ömrümüzde sadece İslam’ı isteyerek, sadece İslam’dan razı olmuş kullar olarak Allah’a dönersek, ahiretimiz de mamur olur.
Allah razı olsun Mehmet abi. Eline emeğine sağlık.. Allah’a emanet ol.