Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim’de İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na girdikten sonra kendinden haber alınamayışının ardından sosyal medyada birbirinden farklı iddialar ve fotoğraflar paylaşıldı. Uzuvları bedeninden ayrılmış ve derisi yüzülmüş bir insanı gösteren fotoğrafların Cemal Kaşıkçı’ya ait olduğu iddia edildi. Ancak yaptığımız araştırmalar, fotoğrafların bazılarının Mısır’da çekildiğini birinin ise Meksika’da 2017 yılında kartelin öldürdüğü bir kişiye ait olduğunu gösterdi.
Nisan 2018’in son haftasında kullanıcılarımıza bir duyuru yaparak kaynak gösterme yöntemimizi değiştirdiğimizi belirtmiştik. teyit.org kurucusu Mehmet Atakan Foça, bu konuyla alakalı hazırladığı yazıda şöyle belirtmişti: “Geçen bir yılda, takipçilerimiz arasında linklere tıklamayan, linklere tıklasa da analizin tamamını okumayan kullanıcılar olduğunu fark ettik. Bizim için en çarpıcı olanı ise analizi okuyan kullanıcıların dahi yazıda yer verdiğimiz linklere tıklamamasıydı.” teyit.org’un web sitesinde en fazla görüntülenen 5 yazıdaki linklere tıklanma oranı yalnızca yüzde 8’di.
Ancak durum Cemal Kaşıkçı vakasında farklıydı. Yayımladığımız analiz 21 Ekim’den bugüne (2 Kasım) toplamda 66 bin kez görüntülendi. Parçalanmış insan uzuvlarının yer aldığı ve hassas içerik olarak özellikle belirttiğimiz kaynaklara ise 14 bin 835 kez tıklandı.
Oransal olarak baktığımızda karşımıza çıkan sonuç önceki deneyimlerimizden çok daha farklı. Yüzde 8’lik oran, Cemal Kaşıkçı analizinde yüzde 22’ye yükselmiş. Peki, bunun arkasındaki motivasyon ne olabilir? İnsanlar gerçekten de şiddet görüntülerini izlemeyi seviyor ya da buna ilgi gösteriyor olabilir mi?
Şiddet barındıran videolar çok hızlı bir şekilde yayılıyor
Ted Talks’ta bir konuşma yapan antropolog Frances Larson, insanların şiddete ilgi göstermesini çeşitli yönleriyle ele alıyor. Amerikalı foto muhabiri ve gazeteci James Foley’in 2014 yılında IŞİD tarafından öldürüldüğünü birçoğumuz hatırlıyoruz. IŞİD, Foley’in başının kesilme anını kaydederek milyonlarca insanın bu ana şahit olmasına neden olmuştu.
Larson bu örnek üzerinden farklı bir kapı aralıyor: “Örneğin Ağustos 2014’te Birleşik Krallık’ta yapılan bir ankete göre James Foley’nin başının kesilişini yayımlandığı tarihten itibaren birkaç gün içinde yaklaşık 1.2 milyon kişi izlemiş. Ve bu sadece Britanya’da. Kasım 2014’te ABD’de yapılan benzer bir ankete göre ankete katılanlardan yüzde 9’u kafa kesme videoları izlemiş ve yüzde 23’ü de videoları izlemiş fakat ölüm sahnesi gösterilmeden hemen önce kapatmışlardı.”
Larson’a göre sosyal medya bu görselleri daha önce hiç olmadığı kadar ulaşılabilir bir hale getirdi. 2015 yılında Wired’da “IŞİD’in insanların başını keserek idam ettiği korkunç videoları izlemekten neden kendimi alamıyorum?” başlıklı bir yazı kaleme alan Brianna Snyder şöyle söylüyor: “Sanırım ölümden çok korkuyorum ve ölüm videolarını izlemek konusunda obsesifleştim. Bu videoları izleyerek ölüm anını anlamaya çalışıyorum. Ölümün ne derece can yakıcı olabileceğini kavramaya çalışıyorum. Öleceğim zaman ne derece korkmuş, üzgün ve öfkeli olacağım diye düşünüyorum.”
Ölüm videolarının insanda bıraktığı etkileri inceleyen bir araştırmaya göre, canlı bir şekilde bu ana tanık olan insanlar, ölüm videosu izleyenlere göre daha az travma yaşıyor. Kısacası, şiddet videoları gerçeğine kıyasla daha büyük psikolojik etkiler bırakıyor.
Larson’a göre sanal internet ortamı empati duygusunu öldürüyor. İnternet insanları bu tarz vakalarda ikiye bölmüş durumda: Kurban ve izleyici.
“Bu ayrılık hissi -yani diğer insanlardan ve eylemin kendisinden ayrı hissetme- şiddet içeren görüntüleri izleyebilmemizde önemli bir rol oynuyor. İnternetin kopukluk hissi yaratarak bize kişisel etik sorumluluğumuzu yok saydırdığı birçok yöntem var. Çevrimiçi aktivitemiz genelde gerçek hayatla karşılaştırılıyor, çevrimiçi yaptıklarımız daha az gerçekmişçesine. Çevrimiçi olarak etkileşimde bulunduğumuzda kendimizi eylemlerimizden daha az mesul hissediyoruz. Bir anonimlik hissi, bir görünmezlik hissi var ve bu yüzden davranışlarımızdan daha az mesul hissediyoruz” diyor Larson.
Mayıs 1820’de Cato Sokağı Komplocuları olarak bilinen beş adam Britanya parlamentosunun üyelerine karşı bir suikast girişiminden dolayı idam edilmişti. Larson bu olayı izlemeye gelen insanları anlatırken, “Önce asılmış, sonra da kafaları kesilmişti. Tüyler ürpertici bir sahneydi. Her adamın kafası tutulup kalabalığa gösterilmişti. 100 bin insan, bu sahneyi izlemeye gelmişti. Sokaklar ağzına kadar doluydu. İnsanlar pencere ve çatıları kiraya vermişlerdi. İnsanlar yolda el arabalarına ve vagonlara hatta sokak lambalarına tırmanmışlardı. Popüler idam günlerinde insanların kalabalıktan ezilerek öldükleri oldu” ifadelerini kullanıyor.
1792’de Fransa’da giyotin üretilmesinin ardından pek çok insan hayal kırıklığına uğradı. Çünkü önceden festival havasında geçen idamlar, yerini hızlı ve kısa bir ölüme bırakmıştı.
CNN’de 2012 yılında konuyla ilgili bir yazı kaleme alan Steve Lillebuen, Montreal’de eğitim gören Çinli bir öğrencinin bıçaklanmasını ve parçalara ayrılmasını gösteren videonun kısa sürede içinde binlerce kez kopyalandığını ve internette hızlı bir şekilde yayıldığını belirtiyor. Yalnızca tek bir internet sitesinde paylaşılan görüntüler çok kısa bir süre içerisinde 445 bin kez izlendi.
Psikiyatrist Carole Lieberman Vice’a verdiği demeçte şöyle diyor: “Pek çok insan içinde şiddet barındıran haberleri konu hakkında bilgilenmek için izlediklerini belirtiyor, ancak bilinçsiz olarak şiddetin yarattığı duygu bütününe bağımlı hale geliyorlar.”
Teyit.org