Mü’minler gerçekten felah bulmuştur; Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır. (23/1-2)
Allah ile olan ilişkimizin ne kadar güçlü olduğunun en önemli göstergesi namazdır. Eğer namazımızdan memnun değilsek Allah ile sağlam bir irtibat kuramamışız demektir. Bu durum ise bizi kaygılandırmalı, endişeye düşürmelidir. Bu endişeyi duymak namazı dosdoğru kılma konusunda bizi yeniden motive eder ve gayrete getirir.
Namaz takva eğitiminde motor güç gibidir. Namazını düzelten takvanın diğer birçok alanlarında da mesafe kateder. Bu nedenle takva eğitiminde ‘kilit ibadet’ namazdır. Namaz Allah ile ilişkilerimizi geliştirmenin en ideal yöntemidir. Alak suresinin son ayeti namazın esas hikmetine değinmektedir: ‘Secde et ve yaklaş.’ Zira namazın içinde zikir, tespih, dua, hamd, şükür, sabır, huşu, sevgi, korku vb. Allah ile ilişkilerde geçerli olan bütün boyutlar komprime bir şekilde bulunmaktadır. Namazı ikame etmek Allah ile ilişkileri her gün beş kere güçlendirmek anlamına gelmektedir.
Fakat buna rağmen namaz hakkı verilerek eda edilmeyen ibadetlerin başında gelmektedir. Bunun sebebi ise namazın icra süresince kişinin bütün konsantrasyonunu talep etmesi ve bunu sağlamanın (nefis kaynaklı) görece zorluğudur.
[1] Ayrıca bu sorunu çözmek için gereken çabayı sarfetmiyoruz. Bu da sorunun ikinci sebebidir. Üzerine gitmeyişimizde nefsimiz tarafından kullanılan ‘ancak bu kadar yapabiliyoruz’ şeklindeki ‘aklileştirme’ büyük bir rol oynamaktadır. Halbuki bu nefsin bir vesvesesidir. Bu vesveseye ikna olup sonuçta namaz dosyası rafa kaldırılmaktadır. Böylece en önemli ibadetimizin/Allah’a yaklaşma vasıtamızın dinamiğinden kendimizi mahrum bırakıyoruz.
Namaz ‘Allah’ın huzuruna çıkmak’ olduğundan huzuruna çıkacağımız varlığa olan sevginin, saygının ve korkunun ölçüsünde O’nun ‘huzurunda geçireceğimiz dakikalar’ huşu içinde geçer. Bu nedenle namaz eğitiminde önce Allah sevgisi, saygısı ve korkusu duygularının güçlendirilmeleri gerekmektedir. Bu konuları önceki yazılarda işlemeye çalıştık. Sevdiğimiz, saydığımız, hürmet ettiğimiz birisinin yanında nasıl ki huzur/saygı(huşu) içinde duruyor, hemen oradan ayrılmak istemiyorsak tıpkı bunun gibi namazımızda da aynı haleti ruhiyeyi kuşanmalıyız. Allah kendi huzurunda, huzur içinde durulmaya sevdiğimiz bütün insanlardan daha layık değil midir?
Her eylem ayrı bir bilinç gerektirir. Allah sevgisi ve korkusu konusunda bilinçlenen kişinin bu bilincinin, zihni disiplin gerektiren namaz eylemine mutlaka bir yansıması olmakla birlikte bire bir yansımayabilir. Çünkü her eylemin kendine göre bir zorluğu vardır. İnsanın o eylemde başka bir boyutunu çalıştırması gerektirmektedir. Cömertçe infak eden bir insan eşine ve çocuklarına karşı merhametli bir baba ve eş olmayabilir. İnfakı iyi becermesi, o konuda nefsini terbiye etmiş olması diğer konularda da iyi olacağı anlamına gelmemektedir. Bu nedenle namazın da kendine göre uygulanması gereken disiplinleri ve yöntemleri bulunmaktadır.
Bu konuyu üç ayrı yazıda ele alacağız:
1. Namazı dosdoğru kılabilmek için ana tavsiyeler bu yazıda işlenecek
2. Namazı dosdoğru kılabilmek için takviye edici tavsiyeler
3. Sünnet/nafile namazlarının takva eğitimindeki rolü
Bu yazıda konuyu dört ana başlık altında işleyeceğiz:
A. Namazın motivasyonunu sağlam oluşturmak
B. Namaza başlamadan önce ruhi-manevi hazırlık
C. Namaz esnasında uygulayacağımız esas metodlar
D. Namaz sonrası muhasebe metodu
A. Namazın motivasyon boyutu
Motivasyon insanı içten harekete geçiren ‘itici gücü bulunan düşüncedir’. Bu kuru bir düşünce değildir. Bir düşüncenin itici bir güce dönüşebilmesi için duyguların içindeki enerji suyuna batırılmış olması gerekmektedir. Namaz dışarıdan bir baskı ile değil, kalpten gelen bir hamle ile düzeltilebilir. Bu nedenle önce iç dünyamızda/kalbimizde namazı dosdoğru kılma motivasyonu oluşturulmalıdır.
Namazla ilgili motivasyon onun önemini idrak etmeye, bize kazandıracağı faydanın bilincinde olmaya ve bu faydayı elde etmenin arzusunu duymaya istinad etmelidir.
Namazın en güzel misalini Peygamberimiz’e (a.) isnad edilen şu sözde görüyoruz:
‘Evinin önünde bir ırmak bulunan bir insanı düşünün. O kişi her gün o ırmakta 5 kere yıkansa, hiç üzerinde kir kalır mı?’
Demek ki namaz bizim için bir arınma yeri ve fırsatıdır. Manevi mertebeleri tırmanmak için bu fırsatı her akıllı kişinin kullanması gerekir. Namazda her gün beş defa Allah’a yaklaşma kapısı açılmaktadır. Bu kapıdan girmeyenler her gün büyük bir fırsatı sırf “konsantrasyonlarını toparlama azmi göstermekten erindikleri için” kaçırmaktadırlar. Bu da akıllıca bir davranış olamaz. Birazcık zihni konsantrayon ile o kadar manevi kapı açılacaksa neden kendimizi böyle bir imkandan mahrum edelim ki?
1. Bu yüzden önce namazı ciddiye almak gerekiyor.
Namazın ne kadar kilit ibadet olduğunu bilgi düzeyinde değil, his düzeyinde kavramak gerekmektedir. İtikaden önemsiyoruz, fakat gerçek anlamda önemsemiş olsaydık namazlarımızı başımızdan bir musibet atar gibi kılmaz, en iyi şekilde ikame etmeye çalışırdık. İnsan önemsediği bir işi çok titiz, dikkatli ve tam yapmaz mı? Önemsemek bir şeyin önemini kavramak demektir. O halde sorulması gereken soru şudur: Bir şeyin ‘önemini kavramak’ ne zaman gerçekleşmektedir? O şeyin insanın zihninde ve kalbinde ‘önemli’ kategorisine konulması kişiye sağlayacağı ‘fayda’ ve bu faydanın ayırdında olmak ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla namazın hayatımızda yapacağı derin etkinin bilincinde olmalı ve bu etkiyi
[2] elde etmek bizim namaz kılarken motivasyonumuzu oluşturmalıdır.
2. Namazı hakkıyla ikame etmek sürece bağlıdır.
Motivasyonu canlı tutmanın en önemli boyutu namazı dosdoğru kılmanın bir süreci gerektirdiğini kavramaktır. Aksi takdirde çabuk ilerlemeyi bekleme ve bunun gerçekleşmediğini görmek insanı demotive edebilir. Bugünden yarına mutmain edici bir seviye yakalamak mümkün olmayabilir. Örneğin tahtaya çivi çakma nasıl gerçekleşmektedir? Çivi, üzerine defaatlerce vurulurak tahtaya giriyor. Namaz konusunda da üzerine dura dura huşuyu yakalayabiliriz. Bugünden yarına başarılı olamayız. Çiviyi çakar gibi nefsimize namazı huşu içinde kılma tavsiyelerini/çivilerini çakmalıyız.
3. Kişinin namaz konusunda kendisini eleştirmesi ve rahatsız olması samimiyetine işarettir.
Nice insan var kalbinde hiç rahatsızlık duymuyor bu konuyla ilgili. Kalbdeki pişmanlık kişinin imanındaki samimiyete delalet eder. Dolayısıyla burada namazı dosdoğru kılma hususunda bina edilebilecek bir zemin var demektir. Bu da bizim için ayrı bir motivasyondur.
4. Namazı gözün nuru derecesine çıkarmak
Yine Peygamberimiz’e isnad edilen bir sözde şöyle geçmektedir: ‘Namaz gözümün nurudur.’
Günlük hayatta birçok meşguliyet var. Namaz ibadetimiz bunların arasında eda edilmektedir. Bundan dolayı diğer işler gibi monoton, rutin ve ruhsuz bir hal alma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Namaz bu işlerin içinden sadece biri haline gelirse namazımız gerçek namaz olmaktan çıkar.
Halbuki namaz günümüzün akışı içinde günde 5 kere heyecan verici, en önemli işimiz hüviyetine kavuşmalıdır. Bunu aynen bu şekilde namaza başlamadan önce düşünmeli ve hissetmeliyiz. Kendi kendimize telkin suretiyle: ‘Şimdi günümün en mühim işini icra etmek üzereyim.’ demeliyiz. Bir diğer ifadeyle namaz gündelik işlerimizin arasında da ‘gözümüzün nuru’ olmalıdır.
5. Namazı lütuf gibi görmek, külfet olarak değil.
Bunun için namaza bakışımızı değiştirmeliyiz. Onu bir yük gibi algılamamalıyız. Yük algısı nefsin bir projeksiyonudur. Namaz hoşuna gitmediği için bu ‘vesveseyi’
[3] vermektedir. Dolayısıyla biz namazı tat alarak severek kılmalıyız
. Nefis namazı sevmez, biz seviyor olmalıyız. Nefis namazı bir yük gibi görür, biz onu bir nimet gibi görmeliyiz, namaz kılınca (ruhen) rahatlamalıyız. Bu ruhen rahatlama ve namazı sevme duygusunu ne kadar güçlendirirsek o kadar namazımızı huşu içinde kılarız, o kadar dünyevi düşüncelerden kurtulmuş oluruz. Allah’ın huzurunda durmak kadar insanı(n ruhunu) tatmin edici bir eylem tasavvur edilemez. Bu duyguyu namazın içinde yakalamaya çalışmak lazımdır. Namazda söylediğimiz dualar ve onlara konsantre olma işi bunu ne kadar başardığımız vs. bir tarafa sırf ‘Allah’ın huzurunda durmanın ne kadar rahatlatıcı, mutluluk verici bir duygu’ olduğunu tatmak için kapılarımızı açmak gerekmektedir.
6. Kimin huzurunda olduğumuzun bilinciyle kılma
Namazda Allah’ın huzurunda olduğumuzu ve bunun ne demek olduğunu hiç unutmamak gerekir. Namazda okunan şeyleri Allah ile diyalog halinde okumak, O’na hitab ederek sure, dua ve tespihleri okuduğumuzu ve adeta Rabbimizle ‘göz kontağı’nı kesmeden, yani sürekli O’nu aklımızda tutarak, O’nun huzurunda bulunduğumuzu unutmadan namazın rükunlerini eda etmeliyiz.
Namaz kılarken Rabbimizin bizim o anki haleti ruhiyemizi gördüğünü, bizi gözlemlediğini, gaflet içinde kılıp kılmadığımıza baktığını hatırlayın. İster misiniz ki Yüce Allah sizi bu halle kendi huzurunda görsün? Onun huzurundayken aklımızı başka şeylerle meşgul etmek suretiyle O’na karşı ne kadar çok ayıp ettiğimizi hiç düşündük mü?
7. Sıkıntılı olduğumuz zamanlardaki namaz
Bazı durumlarda (sorunlarımız olduğu zaman vb.) huzursuz ve sıkıntılı da olsak namazı dosdoğru kılma konusunda pes etmemeliyiz, dişimizi sıkıp huşu içinde kılmaya gayret göstermeliyiz.
Huşunun iki kriteri vardır:
1. Okunan sure, dua ve tespihlerin anlamlarını düşünerek namazı kılmak, dünyevi düşüncelere namaz içinde dalmamak. Aklımıza dünyevi düşünce hiç gelmiyecek anlamında değil, geldiğinde onu ‘kovma eylemi’ huşunun kriteridir. Bu eylem yoksa huşu da yoktur.
2. Namazı kılarken manevi zevk duyarak, hisssederek kılmak.
Her zaman manevi zevki tadamayabiliriz, sorunlarımız olduğu zaman örneğin. Fakat birinci kriter en azından her namazımızda yerine getirilmelidir. Önemli olan gayret ve çaba diyerek sıkıntıya katlanmak gerekir.
B. Namaza başlamadan önce ruhi-manevi hazırlık
1. Namaza başlamadan önce ruhi bir ön hazırlık yapmak gerekmektedir. Namaza birden başlamak konsantrasyonu yakalamak için bir engeldir. Yani seccademizi serdiğimizde o an Rabbimizin huzuruna çıkmak için hareket ettiğimizi aklımıza getirmeliyiz.
2 Namaza durduğumuz vakit kimin manevi huzuruna girdiğimizi idrak etmeliyiz. Huzurunda durduğumuz varlığın yüce şanını ve azametini düşünmeliyiz.
3. Böyle bir varlığın huzuruna çıkabilmenin ne kadar mutluluk verici bir olay olduğunu hatırlamalıyız ve hissetmeye çalışmalıyız.
4. Namaz öncesi dua:
Namaza başlamadan (iftitah tekbiri getirmeden ) önce namazı dosdoğru kılma konusunda kısa bir dua edebiliriz: ‘Allah’ım, namazımı dosdoğru kılmamı nasip eyle’ vb. şekilde. Ondan sonra tekbir getirip namaza başlamak kişiyi namazda bir nebze dahi olsa daha dikkatli kılabilir.
C. Namazı dosdoğru kılmanın 4 temel metodu:
Namazı dosdoğru kılmak esas itibariyle bu dört metoda dayanmaktadır. Aşağıdaki tavsiyeleri uygulamak insana çok şey kazandıracaktır.
1. Namaz içindeki düşünceleri kontrol etmek
Düşünceleri kontrol etmekten maksat namazda arapça okuduğumuz sure, dua ve tesbihlerin ana dilimizdeki manalarını düşünmektir. Bunun için tam zihinsel konsantrasyon
[4] gereklidir. Namaz aslında zihinsel bir konsantrasyon faaliyetidir.
Okuduğumuz ayet ve duaların anlamlarını ezberlemeli ve onları namazın içinde düşünmeliyiz. Ayet ve dualardaki
anlamlar bizim namaz esnasındaki
düşüncelerimizi/aklımızın faaliyetini yönlendirmelidir. Sanki önümüzde bir sayfa var ve biz oradan manalarını okuyormuşuz gibi o manaları düşünmeliyiz.
[5]
Dünyevi duygu ve düşüncelere geçit vermemeye hassasiyet ve titizlik göstermeliyiz. Zihnin başka şeylere takılması oranını her namazımızda daha bir aşağıya indirmeliyiz. Namazın büyük oranı % 80, giderek %90, % 95, % 99 konsantrosyonlu geçmelidir. İdeal olanı hedeflemek namazı ne kadar ciddiye aldığımızın göstergesi olacaktır. Bu konuda, Rabbimize yaklaşma, Onun hoşnutluğunu elde etmek için konsantrosyonu yakalama konusunda
hırslı[6]olmalıyız.
Akla gelen dünyevi düşüncelere karşı uyanık olup bunları def etmenin mücadelesini vermeliyiz. Huşunun önündeki en büyük engel aklın başka yerlere gezintiye çıkmasıdır. Namazla ilgili insanların yaşadığı en büyük sorun bu sorundur. Dolayısıyla bunu gemleyebilmeliyiz. Konsantrasyonumuzu namazın içinde (rükunleri, sure ve duaların anlamları) üzerinde toplamalıyız. Kısacası namazda aklımıza gelen dünyevi düşüncelere karşı bir hassasiyet oluşturuponları sürekli kovmak gerekmektedir.
2. Tekrar metodu
Huşu içinde kılmayı ‘garantilemenin’[7] yolu tekrar’dan geçmektedir.
Eğer gaflet halinde söylediğimiz/kıldığımız kısımları yeniden tekrar edersek namazı bütün unsurlarının hakkını vererek eda etmiş oluruz. Namazı şikayet unsuru kılan şey gaflet içinde eda edilen hareket ve sözlerdir. Şikayet unsurlarını bu metodla ortadan kaldırarak namaz amacına uygun eda edilmiş olacaktır. Bir diğer tabirle siz, sizi namazınızdan alıkoyan gaflete karşı pasif bir tavır içine değil, aktif bir tavır içine girip namazınız henüz bitmeden, sonradan gereksiz yere pişmanlık duymadan,
namazın içinde gafletinizi telafi edip namazınızı bitirmeye çalışmış oluyorsunuz. Bu metodu kullanmamak demek, düştüğünüz bütün gaflet hatalarını -namazın içinde farkına varmamıza rağmen!- ‘ne yapalım olan oldu’ diyerek kabullenmeniz anlamına gelir. Tekrar metodu ise ‘Ben namazımı Rabbime kusurlu arzetmeme kararındayım, yaşadığım gaflet hallerini kabullenmiyorum, bunları düzeltmek istiyorum’ demektir. Bu metod huşu içinde manasını idrak ederek okuyana kadar ‘gerekirse Fatihayı on kere tekrar ederim’ kararlılığını göstermek demektir. Bu aynı zamanda nefsi sürekli korsan yayın yapmaktan bezdirme özelliğine sahip bir metoddur.
[8]
Bu nedenle gaflete düştüğümüz noktalarda namazı veya namazın unsurlarını (rekat, secde, okunan ayet, dua, tesbihi) tekrar etmek gerekir. Gafletle okuduysak aynı yeri tekrar okumak, aynı hareketi tekrarlamak gerekir. Tekrar etmek suretiyle namazı eksik bırakmamış ve namazdan çalmamış oluruz.
Tekrar
[9] metodunun başarısı için: Her okunan sure/dua/tespihten sonra kısa bir ‘değerlendirme istasyonu’
[10] kurmalıyız. O sureyi gaflet içinde okuyup okumadığımızın kararını bu duraklarda verebiliriz.
Örneğin Fatihayı okuduk, ‘Amin’ dedikten sonra durup kısa bir değerlendirme yapmalıyız. Eğer gaflet içinde okuduğumuzu farkedersek sureyi yeniden okumalıyız. Ek sure için de aynısı geçerli. Veya surenin içinde bir ayeti gaflet içinde okuduysam, tekrar hemen ayeti yeniden okumak. ‘Maliki yevmiddin’ dedim. Hemen farkettim, o an aklım dünyevi bir düşünceye gitmiş. Öbür ayete geçmeden ayeti tekrar okumak. Rükü’da 3 kere ‘Subhane Rabbiyel Azim’ diyeceğiz, eğer bunları söylerken aklımız dünyevi düşüncelere giderse, tekrar okumalıyız. Secdede de aynı şekilde. Eğer secdeden doğrulduktan sonra – yeni rekata kalkmadan önce- gaflet içinde söylediğimi farkettiysem o zaman secdeyi tekrar yaparak yeniden tespihi okumalıyız. Secdeden ayağa kalktığımızda ‘kısa bir rekat kalite kontrolü’ yapıp huşu konusunda tatmin olmadıysak: ‘Olmadı bir daha’ diyerek o rekatı yeniden tekrarlamak gerekir.
Eğer kılınan namazdan tamamen tatminsiz ayrılıyorsak komple yeniden kılmak lazım. Burada bizi motive edecek düşünce Rabbimizin razı olacağı, O’nun beğeneceği bir namazı O’na sunmak arzusu olmalıdır. Samimi bir mümin Rabbine sunacağı ibadeti O’nun istediği biçimde sunma gayreti içinde olandır. Tıpkı Kuran’da ‘gerçek müminler'(mu’minûne hakkâ(8/4)) şunlardır denildiğinde o sıfatlara sahip olmayanların kafir olmadıkları ve fakat istenilen düzeyde olmadıklarının dile getirilmesi gibi biz de namaz konusunda ‘gerçek müminlerden’ olabilmek için nefsimize karşı bu mücadeleyi vermek zorundayız.
[11]
Tekrara gerek olup olmadığı konusunda ‘ruhi tatmin’ bir ölçüdür. Mükemmellik burada ölçü değildir. Zira insan mükemmel olamaz. Eğer huşu konusunda ruhen tatmin olduysak tekrar etmeye gerek yoktur.
Bu metod, anlatımından yola çıkılarak çok zor gibi algılanabilir. Halbuki öyle değildir. Bu yöntemi bir alıştırma, talim yöntemi olarak almak gerekir. Huşuyu yerleştirene kadar askerlerin kendilerini sürekli yere atmaları gibi, onlara belli hareketlerin tekrar tekrar yaptırılması gibi namazda da benzer bir yöntemi kullanmış oluyoruz. Kaldı ki, Rabbimize hakkıyla ibadet için biraz zorluğa katlansak ne olur?
3. Tefekkürlü-resimli tespih metodu:
Bu metod hem huşu ile kılmaya katkı sağlamakta hem imanımızı artırma fırsatı vermekte hem de namaza apayrı bir derinlik kazandırmaktadır. Bu yöntemin hikmeti Allah’ın kusursuzluğunu bu resimler eşliğinde temaşa etmek ve böylece namaza ayrı bir derinlik katmaktır. Resimli düşünme insan beyninin bir bütün olarak kullanılması anlamına gelmektedir. İnsan beyni sağ-sol iki taraftan meydana gelmektedir. Sol kısmı soyut ve analitik düşünme tarzına sahip iken sağ kısmı resimli düşünme
[12] yeteneğine sahiptir: ‘görsel imajlara dayalı anlayış sıçramaları yapar, dokunup hissedebileceği şeylerle ilgilenir’
[13]
Rüku ve secdede ne düşünmelidir?
Namazın en önemli rükunları olan rüku ve secdeyi hakkıyla değerlendirmek gerekir. Her ikisinde de Allah’ı tesbih ettiğimizi unutmamalıyız. Tesbih Allah’ın şanını yüceltmek demektir. Rüku ve secde an’ında Allah’ın gücünü, yüceliğini, azametini, sonsuz ilmi ve merhametini tefekkür etmeliyiz.
Rüku ve secdede tefekkür
[14] ederek tesbih etmek nasıl olacak? Tespih cümlesi olan ‘Subhane Rabbiyel Azim/A’la’ dediğimizde ilk önce bunun manasını düşünmeliyiz: ‘Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir’ ‘Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim’, ‘Rabbimin sınırsız şanını yüceltirim’, ‘Ya Rabbi sen Yüceler Yücesisin’ vb. manalarını düşünerek, bu manaların doğruluğunu ispatlayan kainattan/tabiattan örnekleri aklımıza getirerek o örnekleri hayalimizde bir resim gibi canlandırmalıyız. Örneğin gözünüzün önüne dünyanın uzayda çekilmiş bir resmini getirin ve Allah’ın büyüklüğünü hatırlayın veya bir yumurtanın içindeki o sıvı maddeden nasıl canlı, gözü, kulağı, tüyleri, gagası, ayakları vs. olan bir civcivin yaratılabildiğini o resimle birlikte düşünmek, o sıvı maddenin içindeki atomların her birinin nasıl eksiksiz, kusursuz bir araya getirildiğini, hücrelerin oluşturulduğunu vs. düşünüp bunun Allah’ın kusursuzluğuna delil olduğunu hayranlık duygusuyla birlikte aklınızda o an canlandırın. Ve buna benzer daha yüzlerce örneği bir resim gibi hayalimizde canlandırmak mümkündür.
[15]
Allah’ın her türlü eksik ve noksanlıktan münezzeh olduğunu en iyi gösteren bu örnekleri secde ve rüku anında tasavvur ettiğinizde nasıl etki yaptığını deneyin. Acele etmeden tane tane bu tespih cümlelerinin
[16] manasını düşünerek aklınızdaki o örneklerin içine kendinizi salarak, zihninizde adeta bir belgesel izliyor gibi bu resimleri tasavvur edin.
-> ‘Allah her türlü eksiklikten münezzehtir’ + ‘Resim’
Bu yöntemi rahat bir şekilde uygulayabilmek için bir sonraki tavsiyeyi yerine getirmek gerekmektedir.
4. Yavaş kılma metodu
Namazı şikayet konusu haline getiren ve huşuyu aslında engelleyen en büyük faktör/hatamız namazın hızlı kılınmasıdır. Böyle olunca konsantrasyonu sağlamak daha da zorlaşmaktadır. Üzerimizde
‘namazı hızlı bitirme baskısı’ sürekli hissedilmektedir. Sanki çok acil bir işimiz varmış gibi kılıyoruz. Bu baskı nefsin baskısıdır. Nefsin namazı sevmediği için onu hızlı bir şekilde bitirmek istemesi anlaşılır bir durumdur. Anlaşılır olmayan ise bizim bu nefsin isteğine uymamızdır.
[17] Yani sonuçta biz de nefis ile el ele verip namazı hızlı bir şekilde bitirme arzusu içindeyiz. Halbuki ‘gerçek bir müminin’ Rabbisinin huzurundan ayrılmak için acelesi olabilir mi? Hangi iş O’nun huzurundan bir an evvel ayrılmak için daha önemli olabilir ki? Dünyada böyle bir iş var mıdır?
[18] Dolayısıyla bir mümin ben’in isteği namazı hızlıca başından savar gibi kılmak olamayacağı için bu isteğin nefisten kaynaklandığı apaçık ortadadır. Peki buna karşı mümin ben’in direnişi nerede kalmaktadır? Yoksa biz de mi aslında nefsimiz gibi düşünüyoruz??? İşte burası konunun daha ciddi boyutlara taşındığı noktadır. Başımızı iki elimizin arasına alıp yıllardır her gün beş kere kıldığımız namazın kalitesini halen düzeltmemiş olmamızın sebepleri üzerinde düşünmeliyiz.
Bir devlet başkanına bir dilekçe yazsak ondaki imla kurallarından dizaynına kadar mektubun her noktasına dikkat ederdik. Sebebi ise yazdığımız makamın saygınlığı ve büyüklüğü olurdu. Peki ahkamul hakimin olan Allah’ın makamına yazılmış bir dilekçe olan namazımızdaki imla, gramer, şekil ve içerik hatalarını düzeltmeden her gün beş sefer bu haliyle O’na sunulması aynı zamanda Rabbimize karşı bir ‘saygısızlık’ içermiyor mu?
Nefsin hızlı kılma impulslarını kontrol etmek:
Dolayısıyla namazı yavaş kılmak gerekir. Nefsin namaza hemen başlar başlamaz yaptığı ilk hamle bizi namazı hızlı kılmaya sevketmektir. Bu ilk hamlesini durdurabilirsek onun şevkini kırmış oluruz. Gerisi daha kolay olur. Namaza başlayınca hızlı bitirme güdüsünü bastırmak, rahat olmak, o huzuru ve sakinliği tatmak gerekir. Hemen bitsin duygusunu üzerimizden atmalıyız. Ayet, dua ve tespihleri (manasını düşünebilecek şekilde) tane tane okumak gerekir. Zira hızlı kılmak manaları düşünememeyi de beraberinde getirmektedir.
Hızlı kılma baskısı altında namazı huşu içinde kılmak zor olduğundan çare, böyle durumlar olunca o baskının kendisini bastırmaktır. Bu gelen impulsları geri itip namaza devam etmek gerekir. Sözgelimi Fatiha suresini okudum, yeni sureye başlamadan önce içimde böyle bir impuls hissediyorsam önce bunu geri itmem lazım. Ondan sonra yeni sureye başlamalıyım.
Namaza ayırdığımız zamanı -zaten az olduğundan dolayı da- rantabl/verimli kullanmak gerekir. Namazı bütün iç ve dış arıza faktörlerine karşı kapatmak gerekir. Beş dakikada ‘kaliteli zaman’
[19] geçirmeliyiz. Namazı kılarken acele etmemek, ‘Beş dakikayı Rabbime ayırdım, bu zaman dilimi O’na ait, ey Nefsim bu saniyelere karışma, korsan yayın yapma’ diyerek namazı huzur içinde kılmaya çalışmak, nefsimizin namazı çabuk bitirmeye yönelik vesveselerine ve baskılarına boyun eğmemek gerekmektedir.
Namaz an’ında bedeni hareketlerimizin(rükuya gidiş, secdeye varış vs.) ne kadar normal akışa uyup uymadığını, yani hızlılaşıp hızlılaşmadığını gözlemlemeliyiz. Bunun amacı namazı baştan savma ve yuvarlamanın önüne anında geçebilmektir. Bunu çağrıştıran bir durum görürsek hemen eski haline döndürmeliyiz. Normal akışa geri döndükten sonra daha önce çalan alarm’da oluşan artı bilinçle namazı sürdürmeye devam etmeliyiz. Böylece (namazın içinde) gözlemlemiş olduğumuz aksaklıkları hayra tebdil etmiş oluruz, daha bilinçli kılmak için bu hataları da vesile olarak kullanmış oluruz.
Kısacası namaz an’ında: ‘aksaklıklar + bunları gözlem + sonuç çıkarmak/daha duyarlı hale gelmek + sonuna kadar bu duyarlılıkla kılmaya devam etme’ suretiyle namazı daha konsantreli kılma imkanımız doğar.
D. Namaz sonrası muhasebe metodu
Namazdan sonra 2-3 dak. muhasebe zamanı ayırarak bir değerlendirme yapıp gelecek namazda hangi hususlara dikkat edeceğimizi bir karara bağlamak gerekir. Bir sonraki vakit namazında bu kararları aklımıza getirip aynı hataları tekrarlamama hedefiyle yeni namaza durmak gerekir. Her gün beş kere namazın eda edilmesi, bir gün içinde bize beş kere namazdaki hatalarımızı düzeltme fırsatının verilmesi demektir. Sadece namazın kendisinden değil, bu fırsatlardan da gafil olmamak gerekmektedir.
Sonuç olarak namazlarımızı başından sonuna kadar zihni ve kalbi bir disiplinle ikame etmeliyiz. Göreceksiniz, çook şeyler kazanacaksınız. Rabbinize yaklaşmanın size vereceği manevi huzur ve lezzet sizi bu yolda daha da kamçılayacaktır. O halde önümüzdeki ilk vakit namazında bu tavsiyeleri uygulayalım …
Uygulama kararları:
1. Namaza birden başlamamak: Konsantrasyonumuzu huşu hedefi üzerinde topladıktan sonra namaza başlamak.
2. Sure, dua ve tespihlerin anlamlarını düşünerek namazı kılmak.
3. Düşünce kontrolü: Namazda zihinsel konsantrasyonu sağlama konusunda nefsimizin korsan yayınına karşı sürekli mücadele içinde bulunmak. Dünyevi düşünceleri kovma hassasiyeti oluşturmak, bunlarla bilinçli bir şekilde namazın içinde mücadele etmek.
4. Tekrar metodunu kullanmak. Gafletsiz namazı büyük oranda garantilemek. Bu metodla namazın sonuna gelindiğinde bütün rükünlerini huşu içinde kıldım diyebileceğiz.
5. Resimli tespih yöntemini uygulamak: Namaza derinlik katmak.
6. Namazı daha yavaş kılmak: Namazda nefis engelini aşmanın yolu namazı süratli kılmamaktır. Hem hareketleri daha yavaş yapmak hem de sure, dua ve tespihleri daha yavaş okumak.
7. Namazın muhasebesini yapmak: Kıldığımız her namazdan sonra, 2-3 dak. namazın muhasebesini yapmak. Nerede gafletim oldu, iyi mi kötü mü kıldım, bir daha ki namazda neye dikkat etmem gerekecek vb. düşüncelerle namazı kalite kontrolünden geçirmek. Daha sonraki vakit namazında bu değerlendirmeden çıkan sonucu tekrar hatırlayıp ona göre bir sonraki namazı daha dikkatli kılmaya çalışmak.
Bundan böyle namazlarımızı hep bu metodlara göre kılmak. Bunların hepsini bir bütün olarak bir vakit namazda kullanmak gerekmiyor. Alıştıra alıştıra bir hafta bir metodu, diğer hafta ikinci metodu uygulamak mümkündür. Önemli olan ilerlemenin kaydedilmesi, namaz grafiğimizdeki çizginin yükselme trendine girmesidir.
DİPNOTLAR
[1] Bu konsantrasyonu sağlama her insanın gücü dahilindedir.
[2] Alak suresinin son ayetini tekrar hatırlarsak eğer bir insanda/müminde(?) Allah’a yaklaşma arzusu yoksa ne diye namazını düzeltsin ki? Sadece kılıp kılmadığı konusunda hesaba çekileceğine
inanan kişi kılıyor oluşuna bakarak böyle bir ihtiyaç hissetmez doğal olarak. Geriye bu kişiyi motive edecek iki sebep kalmaktadır: 1. Uhrevi hesap açısından: Namazı sadece kılıyor olmakla değil huşu içinde kılıp kılmadığımızdan da hesaba çekileceğimize inanırsa bu kişi motive olur. 2. Allah’a (daha fazla) yaklaşma idealine/arzusuna sahip olursa motive olur.
[3] Nefsin vesveseleri için bkz: Kaf suresi 16. ayet.
[4] Konsantrasyon bütün dikkati bir nokta üzerinde toplamak demektir.
[5] İnsan kelimelerle düşünür.
[6] Hırs en etkili motivasyon kaynağıdır. İnsanın fıtratına yerleştirilmiş olan bu özelliği namazı dosdoğru kılma hedefine doğru kanalize etmeliyiz. Zira nefsin namazdaki direncini kırmak için bu güce ihtiyacımız var. Sönük bir arzu ile namazda huşu sağlanamaz. Allah hiçbir özelliğimizi boşuna yaratmamıştır. Bunları ‘hayır’ yolunda kullanalım diye vermiştir.
[7] Bu şekilde namaz başından sonuna kadar, içindeki bütün unsurları ile hakkı verilerek eda edilmiş olmaktadır. Aklımızı defaatlerce
dünyevi düşüncelere takılsa bile bunlar namazın içinde telafi edilip bütün unsurlar hakları eda edilerek yerine getirilmış olunacağından huşu adeta
garantilenmiş olacaktır.
[8] Nefis sürekli tekrardan bıkacak ve dünyevi düşüncelerini bu yüzden durduracaktır. Zira aksi takdirde namaz uzayacak, halbuki nefsin isteği bir an evvel bitmesidir.
[9] Bu metod cemaatle namaz kılınırken elbette kullanılmaz. Yalnız kıldığımız namazlarda uygulanabilir.
[10] İnsanın zihni bir-iki saniyenin içinde bir sürü işlem gerçekleştirebilmektedir.
[11] Bu bağlamda şu soru sorulabilir: Nefsini yenemeyen tağutları yenebilir mi?
[12] ‘Beynimizin sağ ve sol hemisferleri (yarımküreleri) bilgiyi farklı şekilde işler. Genelde her birey beyninin bir tarafını ağırlıklı olarak kullanır. Fakat düşünme ve öğrenme işlemleri her iki tarafta dengeli olarak kullanıldığında gerçek verimine ulaşır. Bu nedenle daha az kullanılan tarafı, eğitim ve kişisel gelişim ile güçlendirmek gerekir. Nitekim beyin hemisferleri arasındaki bağlantıları gelişmemiş insanlar, beyinlerine ne kadar bilgi depolamış olurlarsa olsunlar, düşünce, muhakeme ve akıl yürütme becerilerini geliştiremezler.’ …’
Sağ beyin özellikle boyut ve hacim değerlendirmelerinde ön plana çıkar,
bilgiyi şekil ve hayal gücü ile işlemede önemli görevler üstlenir. Bu da demektir ki, estetik zekâ yani mimari ve mühendislik işleri için sağ beyine çok ihtiyaç vardır. Buna karşılık matematik işlemleri için de sol beyine ihtiyaç duyulur. Ünlü mimar ve mühendislerin sağ beyinlerinin çok gelişmiş olduklarını söyleyebiliriz.’ (Nöroloji uzmanı Dr. Mehmet Yavuz)
[14] Tefekkürlü tesbih huşunun asgari kriterlerinden değildir, bir opsiyondur. Huşunun tamamlayıcı bir unsurudur. Dolayısıyla her seferinde her tespih cümlesinde gerçekleştirilmek zorunda değildir, fakat mümkün mertebe çok yapılmasında fayda vardır.
[15] Rüku ve secdede tespih cümlelerini söylerken örnek olarak şunları da düşünebiliriz:
1. İnsanın saç telinin kalınlığına 100 000 tane atom sıralanabiliyor. Bir saç telinin içine bu kadar atomu gerçekten A’la ve Azim olan Rabbimizin nasıl yan yana sığdırdığını, dizdiğini, en küçük alemlere bile ne derece nüfuz edebildiğini aklınıza getirin. Bunu yapan varlığın gerçekten de ‘övgüye layık’ (hamd) bir varlık olduğunu bizzat müşahede edip tespih kelimelerini daha canlı dile getirmeye çalışın. Gökler, yer ve melekler Allah’ı nasıl övgü ile tespih ediyorlarsa siz de aynı şuurla O’nun övgüye layık yegane varlık olduğunu ispatlarıyla birlikte gördükten sonra daha canlı bir biçimde rüku ve secdede dile getirin.
2. Pulzarları düşünmek: Yıldızlar ömürlerini tamamlayınca büyük bir patlama geçiriyorlar(Süpernova). Bu patlamanın sonucunda bazen geriye bir ‘Nötron yıldızı’ diye tabir edilen bir kütle kalıyor. Bunların çapı 20-30 km civarında. Bu yıldızların kendi etrafında dönenlerine ‘Pulzar’ ismi veriliyor. Bazı pulzarlar kendi eksenleri etrafında saniyede 100 kere dönüyorlar. Bu resmi(hızlı dönen kütle resmini) aklınıza getirip saniyede 100 kere döndüğünü ve elan aynı şekilde binlerce yıldır aynı hızda dönmeye devam ettiğini, onu döndüren kudretin sonsuzluğunu, azametini, büyüklüğünü rüku ve secdelerinizde farklı bir açıdan duyumsamaya/hissetmeye çalışın.
3. Güneş dünyadan 1 Milyon kat daha büyük; dünyanın üstünde şu an secdedeyim diye düşünüp ne kadar küçük olduğumuzu bu resim içinde tahayyül edin ve dolayısıyla bu suretle Allah’ın büyüklüğünü hissetmeye çalışın. Bunun için dünyanın bize göre müthiş büyüklüğünü tasavvur etmek ve fakat bu büyüklükteki bir nesnenin güneşin yanında ne kadar küçük kaldığını ve bizim varlık olarak ne kadar küçük bir varlık olduğumuzu gözönüne getirmek gerekir.
Bu tür tefekkürlü/resimli tespihler rüku ve secdede geçen süreyi belki sadece birkaç saniye uzatacaktır. O saniyelerin ömrünüzün en kıymetli saniyeleri olduğunu yaşayarak göreceksiniz.
[16] Tefekkürlü tespih için konsantrasyonu daha rahat sağlamak için gerekirse tespih sayısı 3’ten 6’ya çıkarılabilir. Bunun ayarını herkes kendisi belirlemesi gerekir. Önemli olan o işin gerçekleşmesi ve amacına ulaşılmasıdır.
[17] Ben-nefs ayrımının nefis bilinci kazanmadaki önemi için bkz:
[18] Mazeret teşkil eden istisnai durumlar hariç. Geri kalan işlerde ise hızlı kılma dürtüsü geliyorsa, örneğin TV’de bir diziyi veya önemli bir tartışma programını kaçırmamak için hızlı kılma baskısı oluştuğunda
‘Allah t.v.deki diziden/tartışma programından
daha önemlidir.’ diyerek bu düşünceyi bastırmalıyız. Bizi alıkoyan düşünce ne ise namazın içinde kendi kendimize yapacağımız ‘Allah bunlardan daha önemlidir’ telkiniyle bunları bastırabiliriz. Bu namazın içinde muhasebe faaliyetinde bulunmayı gerektiriyor. Bundan dolayı namazın içinde oluşan vesveselere karşı kendi düşüncelerimizi formüle edip karşı koymamız gerekmektedir. Dolayısıyla namazın rükunlerini hakkıyla yerine getirmenin yanısıra bizi bundan alıkoyan düşüncelere karşı bilinçli bir huşu mücadelesi vermek de namazı huşu içinde kılmanın ayrı bir boyutunu oluşturmaktadır.
[19] ‘Kaliteli zaman’ ifadesi son zamanlarda yaygınlaşan ifadelerden. Kaliteli zamanın geçmesi için beraber olacağımız kişiyle ‘birlikte olmayı gerçekten istemek ve bundan keyif almak çok önemlidir.’ vurgusu yapılmaktadır. Kaliteli zaman, süresinden çok içeriği ile önemlidir. Namazını kaç dakikada kıldığımızdan daha çok ne kadar huşu ve derinlik içinde kıldığımız önemlidir. Ruhumuzun tatmin olup olmadığı önemlidir.