ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ ۖ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ يَٰٓأَيُّهَا خَبِيرٌۢ بِمَا تَعْمَلُونَ
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’a karşı gelmekten korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Haşr, 18)
Heybemizde Ahirete Dair Ne Var?
Allah’a iman etmenin sadece sözle olamayacağını mübarek Kur’an, birçok yerde bizlere hatırlatır. İman olgusu, bizlerin dünyadaki fiillerine tek elden karışma hakkını Allah’a verdiğimizi kabulümüzü ve O’nun bu fiiller konusundaki takdirine güvenimizi içerir. Alış verişimizde, okumalarımızda, yeme-içmemizde, eşlerimizle ve yakınlarımızla münasebetlerimizde Rahman’a iman eden ve İslam ile müşerref olmuş gönüllere kullarına sesleniyor Rabbimiz. Müşfik bir ses tonu ile “karşı gelmekten korkun!” diyor…
Takva sahibi Müminlerin hassaslaşan/hassaslaşması gereken kalplerine hitaben; yarına ne hazırladın? diye soruyor. Yarın kelimesini kulaklar işitiyor aslında ama, ceza ve mükafat olduğu kadar “ahiret” olarak algılamayı da yadırgamıyor beynimiz. Hatta, bugünden kastedilenin dünya hayatı olduğunu da içselleştirebiliyoruz, aynı anda. İşte henüz sadece aklımızdan geçtiğinde dahi, bu cümle ile; hayatımızın tamamını gözler önünde şöyle bir serip bilerek/bilmeyerek işlediğimiz kabahatlerimizin ortaya döküldüğünü, eğer bulabilirsek birkaç salih amel kırıntısını da bir umutla “işte bunları hazırladım” dercesine aralarından seçtiğimizi görebiliriz. Bir de ayeti bi hakkın Muhammedî bir okuma ile okuduğumuzda, artık kalbin yaptığı hazırlıkları gözden geçirme sürecini yinelemeden durmasının ihtimali kalmamaktadır. Bu düşünce insanın zaaflarını, sınavı veremediği yerleri, sabah kimse görmeden bahçenin mahsulünü kaldırayım dediği zamanları, yetimi itip kaktığı ve yoksulu doyurmadığı veya ayak ayak üstüne atarak izlediği haber bültenlerinde dağıtılan insani yardımlara gönderdiği cılız bir katkı ile nasıl da mutmain(!) olduğunu görüp itiraf etmesine yeterlidir.
Ayet kendisine inzal olan kimse, artık anlamıştır/anlamalıdır yarının semeresini almak için ne yaparsa bugün bu dünyada yapması gerektiğini ve Allah Rasulü’nün söylemi ile; “ Asıl bize kalanların, Allah için verdiklerimiz” olduğunu… Geceleri yakarışlarımızı Semî olana duyuramadan, Kerim olanı unutup infak etmeden, rızık endişesine düşüp namazında devamlı olmadan, Ramazanı öze dönüş ve diriliş zamanı olarak ihya edemeden göçüp gitmenin bir de yarını olduğunu ve bunun “boş bir heybe” demek olduğunu anlamıştır/anlamalıdır. Bu heybede şüphesiz sadece bunlar yer almayacaktır; Modern hayata kurban vermek için adeta yarıştığımız çocukların vebali, inim inim askeri ücretle inletilen işçilerin hakları, ekinin ve neslin bozulması için çıkartılan yasalar ve yasaların çıkması için verilen destekler de çıkacaktır bu heybeden. Her türlü adaletsizlikle ezdikleri insanları ve Allah’ın kendilerine açıkça okunan ayetlerini görmeden/duymadan köşklerinde vatansevercilik oynayan liderler, yöneticiler de heybesine ne hazırladığına bir baksın..! Acaba onlara ahiret azığı olacak bir erzakla mı, yoksa hezimete uğramalarına neden olacak bir yükle mi karşılaşacaklar?
Ayetin sonunda kalpleri son kez daha şiddetli sarsmak için yeniden “Allah’tan korkun” denilmektedir. Zira, ‘şimdi yeryüzüne yeniden dağılacaksınız. Bu ayeti uygulamamaktan/ uygulayamamaktan, şeytanın/nefsinizin sizi başka şeylerle oyalamasından korkun! Korkun, çünkü Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Ona hile yoktur. Gizleyemezsiniz, yaşananları gerisin geriye döndüremezsiniz, azabından kaçamazsınız, hesabını veremezsiniz, yaptıklarınızı örtecek bir şefaatçi bulamazsınız, araya adam koyamazsınız…. Onları burda (dünyada) yaptınız ve artık bitti.’