Bir millet kendi değerlerinden uzaklaşırsa başka düşüncelerin ve hayat tarzının etkisine girer. Her geçen gün artan şiddeti gelenekle, Müslüman toplumun inancıyla özdeşleştirmenin bugün için hiçbir karşılığı yok. Milletimiz Müslüman olmasına karşın düşünüş ve yaşayış bakımından Müslüman ruhuna uygun mu? Bu sorunun sorulması gerekir. Sorun, bugünün düşünüş tarzının tamamen İslâm dışı olduğu.
Acımasız bir hayat alışkanlığı, tüketim hırsı ve açlığı, reklâm ve medyanın kışkırtıcılığı insanı kendinden uzaklaştırıyor. İnsanlar arasından maddî olarak açılan uçurum manevî yanlarını etkiliyor. Maneviliğin yoksunluğu giderek insanı uçuruma itiyor. Her durum birbirini etkiliyor ve tetikliyor.
Tüketim toplumu, insanların doyumsuzluğu, isteklerin karşılanamayışı huzursuzluklara neden oluyor. Gelirlerin azalması, giderlerin artması dengelerin tutturulamamasına neden.
Üretimi olmayan toplumlar veya ülkeler, başkalarının ürettiklerini tüketiyorlar. Bu da istihdamın olmayışına neden olması. Yani işsizlik giderek artıyor.
Üreten toplumlar hareket hâlinde olurlar. Üreten insan meşguldür sürekli, boş zamanı olmaz. Tüketenler ve işsiz insanların yoğunluğu insanları cinnet hâline sürüklüyor.
İnsanlar sabırsız ve gerilimli. Kapitalist yapının, ruhun kitleler arasındaki uçurumu, alttan ve içten öfke biriktirmeye neden. Bugünün koşullarında insanların manevi yoksunluklarından haram olanın bir anlamı yok. Haram yoldan kazanç elde etmek bu yapıda bir tercih. Hırsızlık, dolandırıcılık, kapkaç gibi davranış ve yaşayış biçimleri bir meslek hâline gelmiş durumda. Çok kazanmanın yolu faizden, haramdan, gasptan ve hak yemekten geçiyor. Kimse haramı umursamıyor.
İnsanlığın en hassası kadın, çocuk ve yaşlılar. Kadın kendini savunmada yetersiz kalabiliyor. Savunabilenler çok az.
Yapı öyle bir düzleme kayıyor ki, aile yapısı büyük bir sarsıntı geçiriyor. Bundan böyle daha da derinleşeceğe benziyor. Kadın tam anlamıyla karşıt bir varlık olarak kışkırtılıyor. Kadın şiddetini bahane edenler kaç gündür kızların, kadınların evlerini terk etmeleri için kışkırtılıyor. Hatta “baba evini terk edin” kampanyası başlatılmış ve yoğun olarak da işleniyor. Bunlar karmaşanın daha büyümesine ve içinden çıkılmaz bir hâle dönüşmesine neden olacak yeni bir uçurum. Kadınlar evlerini terk edip sokağa terk edildiklerinde sanki kadınlar özgürlüklerine kavuşacaklarmış gibi bir algı oluşturuluyor.
Sorun kapitalizmin oluşturduğu uçurum. Tüketimin sonsuz açlığı ve doyumsuzluğu. Doyumsuzluk sadece maddî değil manevidir de. Cinsel açlıklar, kadının bir nesne olarak reklâmın ve şöhretin tuzağına düşürülüşü.
Sosyal medya hayatın bir tarafını çekici kılıyor. Ailelerin dengelerini bozuyor. Kız çocukları kapılıp evlerini terk ediyor. Bunlar çıkarcıların tuzaklarına düşüyorlar. Şöhreti yakalayan tanımlanan hayatı, lüksü yakalayabilen insan çok az. Şöhreti yakalayabilenlere karşılığı olabilir.
Bu milletin bütünüyle İslâm inanç ve yaşayışıyla huzur bulabileceği gerçeklerden daha gerçek. Kapitalist, çıkarcı, bencil ve acımasız hayatın içinde ne yapılırsa yapılsın huzur bulunamaz, genel anlamda. Sadece belli bir azınlık içindir bu hayat. Dayanışması, komşu hakkı, hayır ve bereket anlayışı olmayan bir sistemdir kapitalizm. Sermaye ve güç sahipleri her imkâna sahiptirler. Faizli toplumlar asla huzur bulmazlar. Refah düzeyi ortalamanın altındaysa bu hayat ve yaşayış tarzı çok daha acımasız olur.
İslâm insanların hayat düzenini her yönüyle dengeler. Uçlar insanları zorlar. Buna “ifrat” ve “tefrit” denir. İnsanlığın uçurumudur bu. Düşünce de böyledir. İnsanı acımasızlıklara iter. İslâm’ın tanımladığı haramlar ve yasaklar insanlığın aleyhinedir. Yasalarla olan engellemeler sonuç vermiyor. “Şiddete hayır” demekler nedense bir türlü azalmıyor, giderek de artıyor. Sorun büyük ve çok yönlü. Sonuç ancak manevi bir hayat tarzının içinde yaşamadır. Müslüman’ca yaşama.
Milli Gazete / Ali Haydar Haksal