Siyonist işgal rejiminin Gazze’ye yönelik ölümcül kuşatmasına dikkat çekmek üzere yola çıkan Mavi Marmara gemisine sabah namazı vakti yapılan baskında ağır yaralanan ve bitkisel hayatta geçirdiği 4 yılın ardından geçtiğimiz hafta Rabbine yürüyen Uğur Süleyman Söylemez’in vasiyeti mezarı başında okundu. Söylemez’in, Mavi Marmara’da, yolculuk sırasında el yazısıyla kaleme aldığı vasiyetindeki şu satır, Türkiye coğrafyasında yaşayan Müslümanların bugünkü hali pür melalleri açısından son derece önemli:
“Sizlerden ricam; Filistin davasına gösterdiğiniz duyarlılığı, yaşadığımız toplumdaki tağuti güçlere karşı da gösterelim.”
Vasiyetteki bu satır, tevhidi duruşuyla tanınan Uğur Süleyman Söylemez’in bütüncül İslami kavrayışını ortaya koyduğu gibi, esasında AKP iktidarıyla birlikte İslami kesimde yaşanan büyük bir bilinç ve duruş erozyonuna da dikkat çeken bir içeriğe sahiptir. Söylemez’in bu satırı kaleme almasında, Antalya’da Mavi Marmara’ya bindiğinde tanık olduğu ve Ankara’dan sevdiği bir Müslümanı hemen oracıkta arayıp üzüntü ve şikâyetini dile getirdiği gemideki ulusal sembol kuşatmasının da payı vardı muhtemelen.
Şehid Süleyman Söylemez’in vasiyetinde dikkat çektiği bu çok önemli konuda Konyalı bir Müslümanın, Musa Kazım Yılmaz’ın son derece veciz bir tesbiti var:Tağutumu kaybettim, hükümsüzdür!
Her ikisi de, Türkiyeli Müslümanların son yıllarda yaşadığı istikamet krizi ve duruş erozyonuna dikkat çeken bu tesbit ve ikazların üzerinde önemle durulması ve bu kriz ve erozyonun önüne nasıl geçilebileceğinin değerlendirilmesi gerekir.
Allah’ın hükümlerini, hududullahı tanımayan gayri İslami ve dolayısıyla tağuti sistem bu temel niteliğinde bir değişiklik olmadan yerli yerinde dururken, Müslümanların “tağutlarını kaybetmiş” olmaları gerçekten düşündürücüdür. İşte Uğur Süleyman Söylemez bu acı gerçeği gördüğü için olsa gerek ki kısa vasiyetinde bu konuyu ihmal etmemişti ve“Sizlerden ricam; Filistin davasına gösterdiğiniz duyarlılığı, yaşadığımız toplumdaki tağuti güçlere karşı da gösterelim”ikazında bulunmuştu Türkiyeli kardeşlerine.
Bu süreçte tevhidî temel duruşlarını yitirerek, muhalefet ve taraftarlıklarında sistem içi pozisyonlar alan çeşitli İslami çevreler, sadece “tağutlarını kaybetmekle” kalmamış, mevcut sistemin yenilenmiş, demokratikleşmiş haliyle tağut olmaktan çıktığına dair teoriler üretecek kadar ölçüyü kaybetmiş haldeler ne yazık ki.
Bizler elhamdulillah Müslümanız. Dolayısıyla tabii ki belli bir coğrafi çerçeveyle sınırlı bir duyarlılık ve mücadele anlayışına hapsolamayız. Ümmet coğrafyası ve onun da ötesinde tüm yeryüzü, bizim ilgi alanımızdır. İslam’ın evrensel çağını hiçbir coğrafi sınıra hapsedemeyiz.
Bununla birlikte, küfrün, şirkin, dalaletin, putçuluğun, bunlara dayalı eğitim/öğütüm sisteminin, faizin, fuhşiyyatın, kumarın hakim olduğu bir coğrafyada yaşayıp da, bu şirke, münkere, putçuluğa karşı mücadele mevzilerini terk edip, ilgilerimizi salt farklı coğrafyalara hasretmemiz de doğru değildir, olamaz.
Ümmet duyarlılığıyla yollara düşüp o yollarda canını Allah için feda eden, bununla birlikte yaşadığı coğrafyanın Müslümanlarında gözlemlediği bilinç ve duruş erozyonunu da gündeminden düşürmeyip kaleme aldığı vasiyetinde bu konuyu gündemleştiren Uğur Süleyman Söylemez’in vasiyetine kulak vermeliyiz.