Günümüz dünyasında yaşanan en büyük problemlerden birisi hiç kuşkusuz insanı insan yapan değerlerin aşındırılması veya yok edilmesidir. Bana göre, sorunu aşınmışlık olarak tanımlamaktan ziyade belki de yok edilen değerler desek daha yerinde olacak fakat insanımızı aşırı bir karamsarlığa düşürmemek için aşınmışlık kelimesinin daha isabetli olduğu kanaatindeyim, çünkü yarına dair ümitlerimiz, kaygılarımız her zaman canlılığını korumalı ve yerini karamsarlığa bırakmamalıdır. Bu bağlamda konuyu ele alarak diyorum ki yok edilen bir şeyi tekrar gün yüzüne çıkarıp yerine koymak oldukça zor ama hasar gören, aşınan veya anlam kaymasına uğrayan/uğratılan bir şeyi yenilemek, tamir etmek, onarmak daha kolay diye düşünüyorum. Peki! Tüm dünyayı, ülkemizi, şehrimizi, ailemizi ve şahsımızı kuşatan bu aşınmış kirletilmiş değerler nelerdir dediğimizde, insana dair ne varsa tümü diye cevap vermek mümkün. Ancak benim âcizane kaygılarımın ilk sırasında yer alan, müminlerin ve muttaki insanların da en az benim kadar acı duyduğu ve kaygılandığı mahremiyettir.
M. Abid Cabiri’nin diliyle konuşursak ‘değerler çarşısının’ merkezinde yer alan mahremiyet kavramı, Müslümanların çokça kullandığı, diline doladığı, yakından tanıdığı bir değerdir. Fakat gelinen noktada ne yazık ki, dünya Müslümanlarının yaşadığı beldelerin ekserisinde mahremiyet değersizleşmiş aşağılanmış, dahası modanın/modernizmin kuklası haline gelmiştir. İletişim barbarlığının sınır tanımaz kibri sayesinde küçük bir köye dönüşen dünyada artık değerleri birkaç kişi veya kuruluş belirlemektedir. İster feminizm, isterse kadın erkek eşitliği; ister demokrasi, isterse insan hakları savunucuları olsun fark etmez aynı değirmene su taşımaktadır. Hatta sözüm ona birçok İslamcı yazar çizer de bu hastalığa yakalanmış durumda. Kendi varoluş felsefesini bilmeyen, yeterli ilmi donanımı olmayan yığınlar da bu zokayı anında yutma olgunluğunda, hazır beklemektedir. Geri planda olup bitenler modern insanın umurunda değildir, o arzularının peşinde olabildiğince hızlı hareket edip gününü gün etme derdindedir. Kur’an’ın bize öğrettiği o şanı yüce ahlaki değerler o kadar açık ve net olmasına rağmen bugün üstü örtülmüş flulaşmış ve anlaşılmaz hale gelmiş/getirilmiştir. Konumuzla alakalı olarak gözümüzün nuru Nur suresinin 30 ve 31. ayetlerine bir göz attığımızda, yüce Allah mahremiyeti listenin en başına koyuyor. Başat bir değer olarak mahremiyet İslam ümmetinin aile yapısını ve kadın erkek ilişkisinin omurgasını oluşturuyor. “(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.” “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah´a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz”. (Nur/ 30-31).
Yaklaşık olarak hicretin beşinci yılında inen bu hükümler görülen bir lüzum üzerine Müslümanların sosyal hayatlarına bir çeki düzen vermeyi amaçlamış olması gayet açıktır. İster erkek, ister kadın olsun, ilişkilerdeki sorunlu fiilleri bir düzene koymuştur. Kadın veya erkek kalbinde bir hastalık olması veya insan olarak karşı cinse bir zaaf göstermesi, daha da net söylersek mahremiyetin yok sayılması o toplumun değerler düzeninin bozulması demektir. Toplumun temiz ve iffetli kalmasını isteyen Rabbimiz, gizlilik isteyen yerlerin karşıt cinslere gösterilmemesini, sadece kendi ailesinin duyması ve bilmesi gereken gizlilikleri başkalarına duyurmamasını ve bildirmemesini emrediyor.
Otuz birinci ayette daha da dikkat çekici olan mümin kadınlara hitaben ayaklarını yere vurmasınlar ifadesi. Her tarafın toprak ve kum olduğu, topuklu ayakkabıların olmadığı, beton ve asfaltın henüz şehrin ana rahmine düşmediği bir coğrafyada neden ayaklarını yere vurmasınlar ifadesi kullanılıyor? Demek ki münferit de olsa mahremiyeti ihlal eden ve kadınlığını öne çıkaran bir davranış biçimi söz konusu ki, Rabbimiz uyarıyor, yani kendilerini ön plana çıkarmasınlar, afişe etmesinler, gizli kalması gereken mahremlerini karşı cinslere fark ettirmesinler. Burada ayaklarını yere vurmasınlar ifadesi gerçekten çok manidar. Bugün modifiye olmuş modern kafalar bunu anlar mı bilmiyorum ama yüzlercesini sayabileceğimiz ihlallerden birisi belki de en korkuncu sosyal medya denen baş belası. Bu alanda insan tek kelimeyle bir nesneye dönüşmüştür, artık orada bir gizlilik söz konusu değildir, bırak ayakları yere vurmayı beyindekilerin tamamı ortaya boşaltılmıştır. Ayetin bağlamına döndüğümüzde ayakları yere vurma, kibir yapma, çekici yürüme, dişiliğini veya erkekliğini öne çıkarma diyen Allah, yerine koyduğu hikmetli değerlerle mahremiyetin korunmasını istemiştir. İstenen nedir? Mütevazilik, iffet, tevazu, vakar, ihlas ve tüm Salih amelleri içine alan takva. Bundan daha güzel ne olabilir ki? Çünkü bir toplumu bitiren aileyi kökünden sarsan değerlerin ölmesi ve mahremiyetin ayaklar altına alınmasıdır. Bugün düşünüyorum da ayakların yere vurulmasından hoşlanmayan Rabbimiz, sokak ve caddelerde yüksek sesle telefonla konuşan, kendisini bende varım diyerek tüm dünyaya ilan eden kızlarımıza/insanımıza yani bize ne diyor acaba? Gizli kalması gereken tüm bilgileri başkalarının rahatlıkla dinlediği mahrem bilgiler toplumu içten içe kemirmektedir. Yarattığı insanı en iyi bilen Rabbimiz bu yüzden daha ilk andan itibaren insanı uyarmış ve sağlıklı bir toplum/ümmet inşa edilmesini istemiştir. Ama bugün gelinen noktada yaşanan modern hayatın tek bir adı ve amacı var o da insanın helakini istemesi olsa gerek. Aklı selim olan kim kendisinin helak olmasını ister?
Yine başka bir ayeti kerimede Rabbimiz; “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzab/ 59) buyuruyor. Burada özellikle Peygamberin (as) hanımları dikkat çekiyor. Örnekliği açısından diğer kadınlardan daha önemli olan Allah Rasulünün eşleri, yanlış bir uygulama ortaya koyması halinde geride kötü bir sünnet bırakacağı için ilk önce onların mahremiyete özen göstermeleri isteniyor.
O zaman, Allah’ı, Rasulünü ve hanımlarını çok sevdiğini söyleyen biz Müslümanlar! Ne dediğimizi, kimi sevdiğimizi ve neye talip olduğumuzu yeniden gözden geçirelim. Yine Ahzab 53. Ayette: “Ey iman edenler! Siz, bir yemeğe çağırılmadıkça, zamanını gözetmeksizin, Peygamber´in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber´i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber´in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah´ın Resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah)tır.”
Bu ayette de dikkatimizi çeken ve konumuzla alakalı olan kısım Rasul’ün eşleri yani annelerimiz. Kur’an’ın öğrettiği bu muttaki ve takvalı olma hali bugün nerede? Peygamberin (as) eşleri kötü oldukları için değil tam tersi kötü gözlere bir açık kapı kalmasın ve müminlere örnek olsun diye ortaya bir şahitlik konmuştur. Yapılmak istenen şey mahremiyetin korunmasından başka bir şey değildir. Allah insanlar arasındaki ilişkilerde buna önem vermiştir ki aile mefhumu yara almasın. Sağlıklı bir toplum inşa etmenin ilk şartı şüphesiz ailedir. En kıymetli değerlerimizden biri olan aile bugün gerçekten değersizleştirilmiştir. Kadına ve erkeğe yüklenen fıtrat dışı hayat tarzı toplumu parçalamış boşanmalar cinayetler tavan yapmıştır. Üstüne üstlük suçlu olarak ya kadın ya erkek suçlanmıştır, olayın gerçek müsebbibi ciddi anlamda ortaya konmamıştır. Feminist söylemlerle kadını savunan güç odakları cinsiyet üzerinden iki düşman yaratmıştır. Allah’ın kardeşler dediği, birbirinin tamamlayıcısı olan kadın ve erkek artık karşı saflarda sanki iki düşmana dönüştürülmüştür. İşte modernizmin başarısı mahremiyetin tahrip edilmesiyle kendini göstermiştir. İşin en acı yönü gelinen noktada feminizm üzerinden cinsiyet eşitliğini kim savunuyor dersiniz, Müslüman olduğunu söyleyen feminist kadınlar. Her ülkede her şehirde temsilcisi olan bu akım her an her yerde hatta ailenizde bile karşınıza çıkabilir. Son olarak diyebiliriz ki rabbimiz direncimizi artır, bizi her türlü şeytani tuzaklardan uzak tut, sana olan yolculuğumuzda işimizi kolaylaştır ve müminler olarak canımızı al. Selam ve dua ile.
Selam ile… Kur’an’ın ve Peygamberin dertlendiği dertlerden birisini kaleme almışsınız yine. Düşüncelerinize sağlık. İlave olarak Mahremiyet girişinden sonra konu feminizme doğru kaymış gibi üstad. “Mahremiyet” ayrı bir yazı ve “Feminizm olgusu” da ayrı bir yazı olsaydı da biz de iki kez nasiplenseydik daha iyi olabilir miydi bilmiyorum. Dua ile…
Feminizmi de belki sen ayrıca yazarsın Ahmet Rahman!!
Haklı olabilirsiniz ama modernizm ve ondan olma feminizim mahremiyet üzerinde o kadar güçlü baskı oluşturmuş ki hayatın her alanında görmek mümkün. Nasıl ki İslam ın kavramları et ve tırnak gibiyse batılı beşeri modern kavramlarda birbirini tamamlar mahiyettedir. İlginize teşekkür ederim.
Ahmet kardeş, günümüz insanlığının en önemli sorunlarından biri olan mahremiyet konusunu ele almanız isabetli ve hikmetli olmuş. Kısa ve öz olarak ele almış olduğunuz mahremiyet kavramı gerçekten günümüz dünyasında zayi edilen neredeyse hiç bir ölçü bırakmadan değersizleştirilmiş kavramlardan biridir.
Mahremiyet; Kadın erkek ilişkilerinden başlamak üzere belkide hayatın tamamını kuşatan, insanlar arasındaki ilişkileri ve tüm değerleri ve sınırları korumaya yönelik ahlaki bir kavramdır.
Daha nice güzel, sorgulayıcı, hatırlatıcı, şahid ve örnek yazılar yazmanız ve çağımıza güzel sözler söylemeniz duasıyla. Teşekkür ediyorum.
Allah razı olsun Mehmet abi alakana teşekkür ederim. Evet bunlar bizim derdimiz kardeşim sınavımız çetin.
Selamün aleyküm
Modernizm hastalığından kelli mahremiyet ıskalandı aksesuar olarak kullanılır oldu.
Allah zinetlerinizi gizleyin derken başörtüsünden ayakkabıya kadar (tepeden tırnağa) zinet oldu
Allah birleştirirken şaytan ve yandaşları bozuyor, parçalıyor. Aile toplumun en küçük yapı taşıdır deriz. Bu küçük yapıyı bozmak şer güçlerinin ilk işi iken, müslümanların da bunlara dur demesi bir hakk ikeb bu hakktan mahrummuş gibi sessiz kalması nereye gittiğimizin göstergesi olsa gerek Ahmet abi
Allah ecrini versin selam ve dua ile